“Çokbilmiş” Hasta

Bir hastanın hastalıklar ve tedavileri konusunda hekimden daha bilgili olabileceğini hiçbir şekilde düşünemeyiz. Fakat günlük yaşama,  hastaların doktorlara söylediklerine ya da doktorlardan isteklerine bakıldığında bazı hastaların sanki doktoru hiçe saydıkları görülmektedir. İşin ilginç yönü ise sağdan soldan ya da kulaktan dolma bilgilerle doktoru yönlendirmeye çalışan bu hastaların birçoğunun yaptıklarının ne anlama gelebileceğinin ve karşısındaki insanı (doktoru) nasıl etkileyebileceğinin farkında olmamalarıdır. Oysa günlük uygulamalarda “çokbilmiş” hastalara hekimlerin çoğu zaman olumsuz tepki gösterdikleri ve sinirlendikleri, bazılarının da bunu hastaya bir şekilde ifade ettiği gözlenmektedir. Çoğu zaman doktorlar tarafından “ukalalık” olarak görülen bu hastaların istek ve ifadeleri hasta-hekim ilişkisinin olumsuz yönde gelişmesine neden olmakta, sonuçta iki taraf da kayıplar yaşamaktadır. Giderek bu tür hastalarla daha çok karşılaşılacağı dikkate alınacak olursa hekimlerin bu tür hastalarla baş etme becerileri kazanması gerekmektedir.

 

Öncelikle “çokbilmiş” olarak nitelenebilecek hastaların hepsini aynı kefeye koymanın çok yanlış bir yaklaşım olacağı dikkate alınmalıdır. Çünkü hekimler tarafından “çokbilmiş” olarak değerlendirilebilecek davranışları, narsistik kişilik bozukluğu olan bir hastadan doktorunu ailesinden biri gibi gören bir hastaya kadar geniş bir yelpazeye giren insanlar gösterebilmektedir. Her türlü çokbilmiş hasta ile baş etmeye çalışan bir hekimin bu davranışları gösteren hastayı anlamaya çalıştığı kadar, bu davranışları gösteren hasta karşısında kendisinin ne tür tepkiler gösterdiğini anlamaya çalışması da gerekmektedir.

 

Konuyla ilgili olabilecek öğrencilik yıllarımdan unutmadığım deneyimlerden biri de “Midem ağrıyor.” diye gelen hastaya “Midenin ağrıdığını nereden biliyorsun?” tarzında gösterilen tepkilerdir. Ben de hocalarımdan ve ağabeylerimden gördüğüm bu yaklaşımı birçok kez kullanarak, hastalara her türlü karın ağrısına mide ağrısı dememeleri gerektiğini öğretmeye çalıştım. Fakat yıllar sonra biz hekimlerin bu boş ve anlamsız yaklaşımlarının altta yatan nedenlerini düşündüğümde, hastanın neyi kast ettiğini bilmemize karşın yakınmalarını tam bizim istediğimiz gibi anlatmasını istemenin ne kadar anlamsız olduğunu ve biz hekimlerin bu yaklaşımının basit bir narsistik incinme ya da alınganlık olduğunu gördüm. Gerçekten hastanın neyi kast etmek istediğini biliyorsak hastanın ne söylediğinin ya da nasıl söylediğinin ne önemi olabilir ki?

 

Verilebilecek başka bir örnek de, depresyon nedeni ile tedavi başlanan ve ilk kullandığı antidepresan ilaçtan beklediği yararı görmediğini düşünen bir hastanın doktora yeniden geldiğinde komşusunun bir yakınının çok yarar gördüğü bir ilacı kendisinin kullanıp kullanamayacağını sorması. Böyle bir hasta ile karşı karşıya kalan doktorların büyük bir kısmı, derecesi doktordan doktora değişmekle birlikte sinirlenirler. Birçok doktorun sinirlenmesinin en önemli nedeni işine karışıldığı ya da yaptığı işin hafife alındığı hissine kapılmasıdır. Fakat bazen hastaya yazılabilecek ilaçlardan biri de gerçekten o ilaç olabilmektedir. Belki de en iyisi, tıbbi olarak da uygunsa öncelikle o ilacı yazmaktır, fakat asıl zor olan, talebin uygun olmadığı durumlarda bunu sinirlenmeden hastaya anlatabilmektir.

 

Ele alınabilecek başka bir “çokbilmişlik” örneği de hastanın özgül bir konuda doktordan daha bilgili olmasıdır. Örneğin; doktorlar doğal olarak reçete ettikleri ilaçların tüm yan etkilerini ve bu ilaçlarla ilgili tüm güncel literatür bilgilerini bilmezler. Bunun sonucu olarak da kendisinin ya da bir yakınının kullandığı bir ilaç konusunda ender görülen bir yan etkiyi gündeme getiren hasta doktoru zor durumda bırakabilir. Bilgiye erişimin son derece kolay olduğu günümüzde, doktorun bilmediği ya da aklında tut(a)madığı bazı konuları hastaların biliyor olması ile klinik uygulamalarda muhtemelen daha sık karşılaşılacak.

 

Çok değişik nedenlerle gelecek yıllarda çok bilen, düşündüğünü söyleyen, talep eden, beğenmeyen, eleştiren hasta sayısı giderek artacak gibi görünüyor. Bunların bir kısmı muhtemelen ukalalık tarzında bir kısmı ise gerçekten bilgi sahibi olan ya da hasta ve insan hakları çerçevesinde hakkını talep eden hastalar olacak. Hekim olarak bunlara hazırlıklı olmamız gerekiyor.

Prof. Dr. Erol ÖZMEN
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Yorum bırakın