Tıp ve Sanat İlişkisi

“Tıp ve Sanat İlişkisi” Gözlerimi, Krebs döngüsünün sonsuza değin süren, sinir bozucu döngüsüne yapışmış olarak değil de; üstlerinde garip şapkalarıyla ve giydikleri balo önlükleriyle 19. yüzyıl aristokratlarının portresine yapışmış bulmak benim için hoş bir değişiklik olmuştu. Öğleden sonrası için, İngiliz sanat müzesinde geçirdiğim bu zamanlar tıp fakültesinden planlanan bir kaçış değildi. Bu bir bakıma zorunluluktu.

Resimdeki her bir yüze dikkatlice baktım. Bir kadının mavi gözlerinin derinliklerine bakar gibi; resimdeki erkeklerin fırtınalı favorilerinin üzerindeki gri çizgileri not aldım. Bu sefer gezinirken, önceki müze gezilerimden ayrı olarak tüm ayrıntılara dikkat ettim, yanımdaki diğer sofistike arkadaşlarla. Bu kez sadece bakmadım. Gördüm.

Daha sonra, küçük gruplar halinde, diğer tıp öğrencileriyle birlikte gördüklerimizi konuşmaya başladık. Buradaki amaç, daha iyi düşünen ve titiz gözlemciler olmamıza yardımcı olmaktı – iyi bir tıbbın temelini atabilmek için belki de diğer tıbbiyelilerden ayrı olarak fazladan bir yetenek olarak düşünebilirsiniz.

Önümüzdeki aylarda, okulumuzdaki derslerde, beklenmedik hasta vizitelerinde, daha doğrusu artık dersin sürünürek ilerlediğini gördüğümde; yaşlı bir adamın yüzündeki asimetrik çizgiyi fark ettiğimde, iltihaplanmış bölgenin ardından kalan mor kabarcıkları yanımdaki arkadaşıma anlattığımda; x-ray’deki gölgeli pnömoni kontürlerini düşündüğümde, biraz daha farklıydım. Bir resim aslında bin kelimeye bedeldir; aslında şimdi düşündüm de – ve benim durumumda biri için, bu yukarıdaki tıbbi tanımlamalarımı heceleyerek ezberlemek için ne kadar da uğraş veriyordum.

Aslında burada sanat yoluyla öğrenmenin yolu yatıyordu, istemesen de inceden ve detaylı olarak bilince nakşolması vardı. Sen konuşmadan ve düşünmeden önce hissedebiliyorsun, bilebiliyorsun sanat sayesinde.

Son zamanlarda tıp okullarında kullanılmaya başlayan bir yöntem artık sanat. Yale’de görülen ilk derslerden biri de, dermatoloji profesörü Dr. Irwin Braverman tarafından başlatıldı. Dr. Braverman, tıp eğitimi alan doktorların çoğunlukla gördüklerini tamamen ve doğru bir şekilde tanımlayamadıklarına dikkat çekmişti; gözlemden çok bunun yerine, sonuçlara atlamak ya da bir teşhis koymak için teknolojiye güvenmekteydi öğrenciler. Öğrencilerine, bu tanımlamaları yaparlarken medikal olmayan terimleri kullanmalarını istediğinde, örneğin sanat terimleriyle tariflemelerini istediğinde; görsel bilgileri daha rahat toparlayabileceklerini ve aktaracaklarını düşünmüştü. Sezgileri doğruydu: bu kursu alan öğrencilerin yüzde 10’u hastalarındaki önemli ayrıntıları daha rahat fark etmişlerdi.

Bu bulgu Harvard’taki Dr. Joel Katz da dahil olmak üzere diğer tıp eğitimcilerinin dikkatini çekti.Grafik tasarımcıdan devşirme bir doktor olan ve Brigham -Kadın Hastanesi’ndeki dahili tıp derslerinin direktörü olan Dr. Katz, 2003’te dokuz haftalık bir kursun başlamasını sağladı: “2003 yılında, Göz Eğitimi: İlk ve / veya İkinci Sınıf Öğrencileri İçin Fiziksel Teşhis Sanatını Geliştirme”. Öğrenciler, simetri ve dokudan şekil ve harekete kadar değişen kavramları incelemek için haftalık Boston’daki müzelerde küratörler ile buluşuyor. Daha sonra bu deneyimlerini, derslerinde hastalara inceleyerek uyguluyorlar.

Bir oturumda, öğrenciler çeşitli açılardan bakıldığında farklı görünen bir kireç taşı heykeli üzerinde çalışıyorlar. Daha sonra problemin kaslar, omurga, akciğerler ya da başka bir yerde tamamen olup olmadığını belirlemek için farklı pozisyonlarda solunum yolu rahatsızlıkları olan hastaların solunum modellerini gözlemliyorlar. Başka bir oturumda, öğrenciler John Singer Sargent’in “El Jaleo” adlı bir dans sanatçısını canlandıran büyük bir tabloyu inceliyorlar. Daha sonra, yürüme sorunları olan hastaları inceleyip ve dengelerini, duruşlarını ve basamaklarını değerlendiriyorlar. Kurs alan öğrenciler, görme becerilerinin incelenmesinde %38 daha iyi gözlem yapmıştı.

Dr. Katz, “Klinik eğitimin çok başında öğrenciler fizik muayene becerilerine güvenmiyor çünkü becerinin yerini laboratuar bulguları ve radyoloji incelemeleri alıyor. Onlara yargıya varmadan önce gözlemlerine güvenmeyi ve dikkatlice görebilmeyi öğretmeye çalışıyoruz” dedi.

Dr. Katz’a göre, belirsizlik hem sanatta hemde tıpta var. “Belirsizlik dediğimiz şey, tıbbın da sanatında doğasında vardır. Ama önemli olan, her ikisinde de prematüre kararlara varmamak.”

Sanat, doktorların hastalarının neler hissettiğini anlamalarına da yardımcı olabilir. Araştırmalar bize, sanat eğitimi gören tıp öğrencilerinin, hastaların yüzündeki duygusal ifadeleri daha iyi anlayabildiklerini gösterdi.

Göz eğitimi kursu alan Ivana Viani

Harvard’ta tıp fakültesi “göz eğitimi” alan tıp öğrencisi Ivana Viani, “İnsan yüzünde birçok belirsizlik var” dedi. “Sıklıkla fark etmediğimiz pek çok nüanslı ifade var.” Viani: “Resmin tamamını görebilmek, hastalara bakarken de çok işime yarıyor, bu şekilde hastaları daha geniş açılardan inceleyebiliyorum.”

Bu genişleyen yeni perspektif alanı, tıpta sanatın en değerli yönü olabilir. Proton kirişleri ve immünoterapi çağında, belki de sanat; doktorların “duraklama” butonuna basmalarına yardımcı olabilir ve dikkatleri yeniden hastaya odaklayabilir. Sanat bize, tıp ve teknolojinin ömrü uzatmaya çalıştıkları bir dönemde, güzelliği ve hayatın yaşanmaya değer olduğunu gösteriyor. Son olarak, biz sadece görmeyi istiyoruz.

“Doktorların Sanata Bakarak Öğrenebilecekleri Şeyler Neler?” yazısını, sizler için NYTimes’ın haberi üzerinden derledik. Umarım beğenmişsinizdir.

Yorum bırakın