100 Yaşın Üzerinde Yaşayanlar Kulübü -Hatıraları Sahnelemek

Hatıraları Sahnelemek.

“Üç kez çaldım ama duymadın Kutay! Şu yılışık arkadaşına da söyle, hususi muhabbet etmeye gelince, senin yanına direkt geçsin. Benimle herhangi bir iletişime girmesine lüzum yok diye düşünüyorum.”

Kapının çaldığını duymamış olacağım ki, Mina içeriye girdiğinde, üzerinde ekstra bir gerginlik vardı kapıdan dolayı. Barın, yine yapmıştı yapacağını anlaşılan. Kaç yaşına geldi hala şu yaptıklarına akıl sır erdiremiyorum.

“Onun adına özür dilerim, Mina. Bu kadar gerilmeye değecek biri değil, cidden. Hadi biraz rahatla, lütfen. Oturmaz mısın?” Biraz olsun gazını almıştım şimdilik.

“Bu sıcakta hiç çekilecek biri değildi, Kutay. Her neyse, sen öyle diyorsan öyledir. Eh, oturayım biraz.”

“Lütfen tabi. Hatta soğuk bir şeyler isteyeyim de içelim.” İşaret parmağımı, baş parmağıma iki kez değdirdikten sonra aşağıdaki elemanla iletişime geçmiştim bile. İki parmağımı da bitişik halde dudağıma götürmüştüm. İki tane taze sıkılmış, buz gibi limonata istemiştim. Ne güzel bir icattı bu saat şeklindeki şey. Adı bir tuhaftı, bir türlü söyleyemiyorum ama hayatımızı kolaylaştırdığı bir gerçek.

“Daha daha nasılsın, uzun zamandır karşılıklı oturamadık değil mi?” Mina oldukça girişken biriydi ve hoşsohbetti.

“İyiyim Kutay. Evet baya uzun oldu. Ya ben bir şeyi merak ediyorum. Liva’yla olan sıkıntınız ne sizin? Onunla da bir türlü karşılaşamadık yoksa ona da soracağım.”

Merak denilen duygu, yüz yıllarda geçse, kadınlarda hep kalacak gibi duruyor.

“Uzun hikaye, Mina. Anlatmasam daha iyi. Üzerinden çok su aktı yani anlayacağın.”

“Hadi ama! Bunca yıllık dostunum.”

“Orası öyle ama…” İyiki kapı çaldı. Gelen limonatalarımızdı. Pipetleri üstünde.

“Ne diyordum! Evet bunca yıllık dostuz ama şimdi onu hatırlayıp, tekrar aynı duyguları yaşamak istemiyorum. Anlıyor musun, Mina?” Limonatalar cidden çok güzeldi ve serinleticiydi.

“Kutay, sanırım haberin yok. Moonquotyn’lere gelen son güncellemeyi yapmadın sanırım hala. Dur yanına geleyim de yapalım.”

Hah! O işte. Munkıtiyn mi ne? Bilekliklerin adı işte.

“Neymiş o güncelleme? Paralı mı?”

“Ücretsiz bir güncelleme ya. Hatırlarını, ekranda sahnelemene yardımcı oluyor. İstersen o zaman yaşadığın duyguları da devre dışı bırakabiliriz.”

“İyiymiş. Hangi hatıra olduğunu nasıl anlayacak bu şey?”

“O anları düşünmen yeterli. Zaten aktarıcı lensi kullanıyorsun. Kullanmayanımız mı var sanki, değil mi?”

“Aynen aynen. İyi bakalım. Hadi yapalım şu güncellemeyi.”

Mina son yudumunu da alıp, yanıma gelmişti. Ter kokusuyla karışmış parfümü burnumu yaksa da çok fazla irrite etmemişti. Acaba ben nasıl kokuyordum ona?

“Kokuyor muyum sence? Eğer ter kokuyorsam, daha sonra yapabiliriz, Mina? Alınmam ben, biliyorsun.”

“Yok ya! Ben bir koku almıyorum. Sıradan bunak kokusu var işte.” Gülmüştü bunları söylerken. Böylesi narin bir hanımefendinin güzel gülümsemesine eşlik etmemek olmazdı. Bende basmıştım kahkahayı.

“Güzel espriydi, Mina. Hadi yap bakalım şu güncellemeyi. Neler var bende neler? Bir kısmını beraber izleyebiliriz.”

“Ben özellikle, Liva’yla ilgili olanları merak ediyorum, Kutay.”

Yorum bırakın