Gazeteci Buse Özel “Sağlıkta Şiddet” Haberi ile Ödül Kazandı

Türk Böbrek Vakfı 2. Medya Ödülleri sahiplerini buldu

Türk Böbrek Vakfı tarafından bu yıl ikinci kez düzenlenen “Türk Böbrek Vakfı Medya Ödülleri”nin sahipleri açıklandı. Hürriyet Gazetesi’nden Buse Özel sağlıkta şiddet ve hekim hakları ile eylemlerini ulusal basına taşıdığı özel haberiyle ödül aldı.

Hürriyet Buse Özel

“İnternet Haber Araştırma” dalında, “Her Gün İstisnasız Tehdit, Şiddet ve Aşağılama İle Karşılaşıyoruz” başlıklı haberiyle; bu ödülü alan Buse Özel, sağlık haberciliği, doğru habercilik ve sağlık çalışanlarının sorunlarını dile getirmedeki üstün başarısıyla sağlık çalışanlarının da takdirini kazandı, kazanmaya devam ediyor. @doktorlarsitesi olarak kendisini kutluyor ve başarılarının devamını diliyoruz.

Diğer dallarda ödül alanlar için tıklayınız

Ödüle layık görülen haberi sizlerle paylaşıyoruz.


Her gün istisnasız tehdit şiddet ve aşağılama ile karşılaşıyoruz

– “Hastanede eğitim alamadığımız için parayla ders alıyoruz”
– “Hasta yakınları tehdit ediyor, amirler ise aşağılıyor”
– “Hem doktor, hem sekreter, hem öğrenciyim”
– “Hastaların sadece adını ve yaşını öğrenecek kadar vaktim var”
– “Ben depresyon tedavisi görüyorum, ilaç kullanıyorum”

Buse ÖZEL/ [email protected]

Bunlar Türkiye’nin en önemli ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinden bir tanesi olan “Bakırköy Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi” asistan hekimlerinin sözleri. Dün asistanlar hastanede iş bırakma eylemine gittiler. 9 maddelik talep listeleri var. Bunların başında hastalara en az 20 dakika ayırma istekleri, eğitim kalitelerinin iyileştirilmesi ve ücretlerinin artırılması geliyor.
Hastanede günde yaklaşık 1000 hasta ayakta tedavi oluyor. Yatışlı hastalar ise yatak kapasitesinin  üstünde. Örneğin 42 kişilik yatak var ama 52 hasta kalıyor. Hastalar koltukta uyuyor.

Hepsi tıp fakültesi öğrencisi ve yaşları 25-29 arasında değişiyor. İnsanüstü koşullarda çalışıyorlar. Asıl amaçları eğitim almak ama eğitim almak şöyle dursun işleri olmayan bir sürü angarya yapmak zorunda bırakılıyorlar. Birçoğunun söylediğine göre hepsi mobbinge uğruyor, hasta yakınları tehdit ediyor, şef doktorlarının ise aşağılamalarına maruz kalıyorlar. Psikiyatri asistanlarının bile psikolojisi bozuk, “Hastalara yardımcı olamıyorum çünkü ben de iyi değilim” diyorlar. Mobbing ve soruşturma korkusundan hiçbiri isminin yazılmasını istemiyor, aynı şekilde fotoğraf çekimi de onları rahatsız ediyor.

Ama dün Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde Başhekimlik önündeydiler. Seslerini duyurmak için. 9 maddelik bir itiraz listeleri var… Bazı istekleri kabul edildi ama hala düzeltilmesi gereken çok şey var. İşte asistan hekimlerin ağzından yaşananlar:

“EN SON İŞİTTİĞİM HAKARET: HADSİZ”

– M.D. (28) Psikiyatri

1 günde 52 hasta bakıyorum. Hasta başına sadece 8 dakika sürem var. Adını, soyadını, yaşını bir de mesela “sinirliyim” dediğini duyabiliyorum ve buna göre tedaviye başlıyorum. Ancak ilaçları nasıl ve ne kadar süreyle kullanacağını anlatabiliyorum. Bir hastaya ayırdığım vakit uzadıysa diğerlerine 1 dakika ayırmak zorunda kalabiliyorum. Uzmana söylediğimde ise hakarete uğruyorum. Örneğin en son duyduğum kelime “hadsiz” oldu. Burada 3’üncü yılım ve gittikçe geriliyorum. İlk yılımda daha çok şey biliyordum.

“HAFTA İÇİ ÇALIŞTIĞIM HOCANIN HAFTA SONU MÜŞTERİSİ OLUYORUM”

Adına poliklinik yaptığım uzmandan eğitim alamadığım için hafta sonu 300 TL’den başlayan ücretlerle ödeyerek ona eğitime gidiyorum. Yani çalıştığımız hocaların dışarıda müşterisi oluyoruz. Eğer ailem yardım etmese asla geçinemem çünkü eğitim alabilmek için neredeyse 1 ev parası kadar, para harcıyoruz. Ayrıca burada eğitim almamız gereken insanlar tarafından ciddi mobbinge uğruyoruz. Bir hoca öğrencisine araştırma yaptırıyor ama araştırmaya kendi imzasını atıyor. Terapi hastası almak istersek onları ancak iş çıkışı görebiliyoruz.

“BEN DEPRESYONDAYIM İLAÇ KULLANIYORUM”

Psikolojisinin nasıl olduğunu sorduğumuz genç asistan hekim cevap veriyor: “Ben çok net depresyondayım. İlaç kullanıyorum. Ama terapiye gidemiyorum çünkü terapiye verecek param yok. Maaşımın çoğunu eğitim için harcıyorum, ailem para göndermese ev geçindirmem mümkün değil. Bir Kızılderili atasözü vardır, ‘Başkasını yargılamadan önce onun ayakkabılarını giy’ denir. Bu onun sıkıntılarına empati yapmak için kullanılan bir sözdür ama benim ayakkabımın içi o kadar taş dolu ki hastanın sıkıntılarına konsantre olamıyorum. Ortaokuldan beri tek hayalim psikiyatrist olmaktı, tıp fakültesine bile bunun için girdim ama şimdi mümkün olduğunca uzak bir iş yapmak istiyorum.

HER GÜN HASTALARDAN TEHDİT AMRLER DE AŞAĞILAMA

Her gün hastalardan ve yakınlarından hakaret, tehdit görüyoruz. Amirlerimizden ise aşağılama. Bugüne kadar şiddete maruz kalmadım ama oldukça alttan almama bağlıyorum bunu. Mesela yumruğunu kaldıran hastaya “Tamam sakin ol, seni taburcu edeceğiz” diye yalan söylüyorum. Yoksa şiddet göreceğim. Panik atak yarım saatlik 5 seansla ilaçsız çözülebilecek bir hastalık ve hastalar bunu terapiyle yenebilir ama göz göre göre hastalığının devam etmesine seyirci kalıyoruz. Çünkü onunla konuşacak vaktim yok, sadece ilaç verecek kadar vaktim var.

Sistem 10 dakikanın altında randevu vermiyor, bu nedenle hastane 16 dakikalık periyodlarla 2 hasta yazıyor.

“HER AY NE KADAR BAHŞİŞ VERİLECEK DİYE DÜŞÜNÜYORUZ”

– H.G. (28) Çapa Tıp Fakültesi Mezunu 3 yıldır Bakırköy’de

Öncelikle burası bir eğitim araştırma hastanesi ama eğitim vermiyor daha ziyade hizmet hastanesi gibi çalışıyoruz. Gerçekten çok çalışıyoruz ve aldığımız para da bunun karşılığı değil. Her ay bize ne kadar bahşiş verilecek diye bekliyoruz döner sermaye mantığından dolayı. Günde 52 hasta bakıyoruz. Asistan poliklinikleri denilen polikliniklerde daha az hasta bakılıyor ama 52 hasta bakılan polikliniklerde de asistanlar çalışıyor. Yataklı servislerde bu sayı değişiyor. 7-8 ile 50 arasında asistan hekim sayısına göre takip etmesi gereken hasta sayısı değişiyor. Bazen 2 aylık asistan hekimlerin bile poliklinikte 40-50 hasta baktığı oluyor. Bu hastalar açısından da oldukça yanlış, doğru hizmet alamıyorlar. Doktora daha kolay ulaşabiliyorlar ama aldıkları hizmet nitelikli bir sağlık hizmeti değil. Normalde psikiyatri muayenesinin 40-50 dakika sürmesi gerekiyor ama biz 8 dakikada hasta bakıyoruz.

8-10 DAKİKADA PSİKİYATRİ HASTASI BAKIYORUZ

Olması gerektiği gibi 40 dakikada bir hastaya baksak, 2 ay sonra hastaneyi kapatıp gitmek zorunda kalırlar.

Bir de daha önemlisi 8-10 dakikada hasta bakmayı öğrenen hekimler ileride uzman olacak ve bir yerde geniş bir şekilde hasta görme imkânımız olsa bile ne yapacağımızı bilemeyeceğiz. Bu vakaların içinde ciddi krizlerle, travmalarla gelen hastalar da oluyor.
Karşımda intihar riski olan bir hastayı bile dinlerken, onu susturmak, “Ağlamasını bitireyim ki diğer hastaların zamanından yedim, diğerine geçeyim” diye düşünmek zorunda kalıyoruz.  Belki 45 dakika hastayı dinleyebilsek, ilk muayenede tanı koyabileceğiz ama bu 15 günde bir 8 dakika dinlediğimiz insanlarda 3-4 ayı buluyor. Bu süreçte de hem doğru teşhis koymuyoruz hem de muhtemelen yanlış tedavi ediyoruz.

“UZMAN HEKİMLER DE MEMNUN DEĞİL AMA SESİNİ ÇIKARSA GEÇİNEMEYECEK”

Uzman hekimler de çok memnun değiller hallerinden ama performans sisteminden dolayı fazla hasta bakmak zorundalar. Aslında ideali günde 10 hasta bakmasıdır ama günde 10 hasta bakarsa hayatını idame ettiremeyecek. Ondan dolayı koşullara boyun eğmek zorunda kalıyorlar.

Terapi diye bir şey yok, terapi hastalarımızı mesai dışında görüyoruz. Onun dışında sadece ilaç verebiliyoruz. Bir hastanenin kar etmesinin beklenmesi gerçekçi değil. Şu anda bizden istenen tek şey şu “Çok hasta bakın. Çok kazanın.” ama bunu nasıl yaptığınızla hastalar dâhil kimse ilgilenmiyor.

“KENDİMİ HASTA KARŞISINDA ÇOK ÇARESİZ HİSSETTİM”

Poliklinikte intihar düşüncesi olan, bunu sorguladığım bir hasta vardı. Durumundan dolayı yavaş konuşuyor, bir yandan ağlıyor, duruyor, bekliyor sonra tekrar konuşabiliyordu. Ama benim ona bakmam için verilen süre 8 dakika olduğu için “Bir an önce ağlamasını susturayım da diğer hastaların vaktinden yemeyeyim.” oluyordu. Karşımda travmasını anlatan, durumu ağır bir insan “Evet artık toparlasak” demek zorunda kaldım. Kendimi hastanın karşısında çaresiz hissettim.

– F.U. (28) Beyin cerrahisinde asistanlık yapıyor

Ayda ortalama 8-10 nöbetimiz var. Bir gün sabah gelinir, ertesi gün akşam 18:00’e kadar 36 saat çalışılır. Eve gidip 10 saat dinlenip ertesi gün yine iş başı yapıyoruz. Yeterli eğitim alamıyoruz. Eğitim için gelmiş insanlara haftada 10 dakika eğitim adı altında bir şeyler yapılıyor. Eğitim süresine riayet edilmiyor. Tüm asistanların döner sermaye hakkında bu kadar bilgi sahibi olması bile komik.

“42 YATAKLI SERVİSTE 52 HASTA VAR KOLTUKTA UYUYORLAR”

– T.R. (28) Psikiyatri asistanı

Gelen hiçbir hastanın derdini anlamıyoruz. Yataklı servislerimiz de var, orada 42 yataklı servise 52 hasta kalıyor. Hastalar koltuklarda yatıyor. Bu durum kabul edilemez bir şey. Bize yansıyan tarafı ise eğitim alamıyor olmamız.

“SÜREMİZ DOLDU” DEMEK BENİ RAHATSIZ EDİYOR

Biz sonuçtan buradan çıkınca hasta göreceğiz ama iyi eğitim alamadığımız için doğru tedavi uygulayamayacağız. Ben de 3 senedir buradayım ve 3 sene öncesine göre daha fazla çalışıyoruz, daha az eğitim alıyoruz ve daha az kazanıyoruz. En az 20 dakika dedik biz hasta görmek için. Bizim hasta görürken tek başıma olmamamız gerekiyor çünkü aynı anda uzmana danışmamız gerekiyor. Ancak uzman görmüyoruz, sadece 8 dakikada tek başımıza hasta görüyoruz.
Gelen hastaya “Görüşme süremiz dolmuştur” demek beni çok rahatsız ediyor. Bu yüzden hastalar da tedaviden kopuyor.

8 DAKİKA İÇİNDE SEKRETERLİK YAPIYORUZ

– S.M. (28) Nöroloji asistanı

Her birimin kendine göre sıkıntıları var. Poliklinikte 8 dakikada hasta bakıyorduk biz de. Bu süre nöroloji muayenesi için bile yeterli değil. Daha uzun süre bakmak istersek bu sefer kapıda bekleyen hastalar ciddi sorun yaşıyorlar. Uzmana danışacak vaktimiz de olmuyor. Ayrıca bütün sekreterlik işlerini de biz yapıyoruz aynı 8 dakika içinde. Bunun dışında acilde de çalışıyoruz ve günde 100-150 hasta geliyor. İstanbul’un hatta Marmara’nın her yerinden hasta kabul ediyoruz. Hastane binasını büyüttüler ama doktor, hemşire sayısı hala yetersiz. O yüzden hastanenin büyümesi bir işe yaramıyor.

“BEYİN FONKSİYONLARIM YAVAŞLADI GÖZLERİMİ ZOR AÇIK TUTUYORUM”

36 saat kesintisiz çalıştıktan sonra beyin fonksiyonlarım ciddi anlamda yavaşlıyor, çoğu zaman gözlerimi açık tutmakta zorlanıyorum. Bu pozisyondayken de aynı zamanda acil ve yoğun bakım hastalarına bakmamız isteniyor. Bir yandan da eğitim toplantılarına katılmamız isteniyor ama hastalardan dolayı katılamıyoruz. Eğitime katılmayınca suçlanıyoruz, ama hastaların işini yapmayınca da suçlanıyoruz. Uzmanlarla hastalarımız üzerine konuşamıyoruz.

“HASTAMI YATIRACAKSINIZ YOKSA BURAYI KAN GÖLÜNE ÇEVİRİRİM”

Sürekli olarak da şiddet tehlikesi altındayız. Her gece istisnasız olay çıkıyor. Mesela şöyle bir şey yaşadım, başka bir hastaneden hasta gelmiş, sedyede yatıyor acilde, ama yerimiz olmadığı için yatışını yapamıyoruz. Hasta yakını bize diyor ki “Benim hastamı yatıracaksınız yoksa burayı kan gölüne çeviririm.” Üzerime yürüyen, yumruğunu kaldırığ vurmak üzereyken durdurulan hasta yakınları oldu.
Biz buraya aslında eğitim almaya geldik ama bizim için ciddi anlamda tehlike arz eden bir noktadayız.

“HEM DOKTOR, HEM SEKRETER, HEM ÖĞRENCİYİM”

Hastaların gelir getiren müşteri olarak görülmemesi gerekiyor. Biz gelirimizin düştüğünü söyleyince “O zaman daha çok hasta bakın” diyorlar. Ama hizmet kalitesinin düştüğünü, kötü eğitim aldığımızı, nitelikli sağlık hizmeti veremediğimizi kimse dile getirmiyor. Bunları hesap etmiyor. Belki asistanların üzerinden bu iş yükünün kaldırılması gerekiyor. Hem doktorluk, hem sekreterlik, hem öğrencilik yapıyorum. Uzmanların da vakti olmalı, bize zaman ayırabilmeliler ve eğitim aldığımız süre boyunca bizden başka bir iş beklenmemeli.

36 saat çalışmak istemiyorum ama nöbet ertesi izne çıkmak gibi bir durumum da yok çünkü o zaman tek bir asistan kalıyor serviste ve tüm işi o yapıyor. Haftada en az 2 kere bunu yaşıyoruz. Uzman sayısı da yetersiz. Eğer yeterli uzman olsa biz onların işlerini yapmak zorunda kalmayacağız.

Hürriyet

Yorum bırakın