Velhasıl, son şiddet dalgası, vaad edilen cennetin aslında hiç gelmeyeceğini acı şekilde gösterdi

 Şöyle bir bakın hayatınıza. Ne kadar öfke dolu yaşar olduk. Birbirine fütursuzca o. çocuğu diyebilen insanlar, iş yerinde asabi patronlar, trafikte tahammülsüz şoförler… Patlamaya hazır bir bomba gibiyiz.

Muzdarip olduğumuz bu cinnet hâlinin en büyük sebebi ise sevgisizlik. Sevgisiz yaşıyoruz farkında mısınız? Plastik insanlarla kurduğumuz duygusuz arkadaşlığımız var. Nasıl da içten pazarlıklı yaşıyoruz hayatlarımızı.

Öte yandan bencillik de hücrelerimiz istila etmiş. Bir tek “ben” varım dünyada. Kalbimiz kapalı, çıkarlarımız mühim!

Bunların üstüne empati yoksunluğunu da ekleyince yaşam iyice çekilmez bir boyuta geçiyor. Bu olumsuzluklar kumkuması dahilinde ortaya çıkan şiddetten hepimiz şikayetçiyiz. Sağlık çalışanları da kendi payına düşeni alıyor bu şiddetten elbette.

“İstediğiniz her hastaneye gidebileceksiniz”, “açgözlü doktorlar profesörler köpeğiniz olsun”, haydi yiğitlerim koman, hücum hastanelere diyerek gaz üstüne gaz verilen halka bu sistemin öncelikle kendi sağlık hizmetleri açısından sakıncalarını; kantitatif beklentilerle sunulan hizmette yaşanacak kalite düşüşünü; bu durumun sürdürülemeyip kısa sürede özel sigorta şirketlerinin eline düşeceklerini; bonus-puan-skor haline geleceklerini; kol gibi faturaların suratlarına dayanacağını daha iyi anlatmalıydık.
Gelinen son durumda, özel hastaneler %100’e yakın ücret alma politikasına geri dönmüşler, üniversite-devlet hastanesi ayırmadan tüm hastaneler sevk zincirinin alt yapısız şekilde ortadan kalktığı bir düzende dolup taşmaya başlamış, gerçekten sağlık hizmetine ihtiyacı olanın bu hizmete ulaşması daha da zorlaşmış ve harcamalar altından kalkılamaz bir hale gelmiştir.

Eskiden hastaneye giden insanların tek temennileri vardı, o da sıranın kendilerine gelmesi.
akp iktidarı sürecinde sırada perişan olan hastaların derdine derman olundu, bu doğrultuda kısa sürede önemli uygulamalar yürürlüğe kondu.
Ancak hasta lehine yapılan bu  düzenlemelerin sosyal devlet olma gereğinden kaynaklanmıyordu. Asıl amaç, sağlık hizmetlerinin piyasa ekonomisine tabi kılınması suretiyle kar maksimizasyonunun sağlanmasıydı.
Hastalar artık hastane koridorlarında perişan olmuyorlardı olmasına ama, bu defa da doktora kolayca erişebilmelerine karşın bir türlü şifa bulamadıklarının ayrımına vardılar.
İktidarın ve medya uzantılarının olağanüstü pazarlama faaliyetleri neticesinde kör göze parmak  durumu birkaç sene ertelendi, ancak artık mızrağın çuvala sığmadığı aşamaya gelindi. Sağlık çalışanlar dövülmeye, doktorlar katledilmeye başlandı. Her şeye olay ve kişiler bazında bakan toplumumuzun meselenin sistemik kökenli olduğunu fark etmesi ve gerçek sorumluların kimler olduğunu anlaması elbette uzun bir zaman alacak. Ve o güne kadar akp ne yazık ki öfkeli insanların önüne sağlık çalışanlarını itmeyi sürdürecek. Çünkü bunu yaptığı müddetçe kendini perdenin arkasında saklamayı başarmış olacak.

Dr. Ersin Arslan’ı, Dr. kamil Furtun’u ve görevi başında hayatını kaybeden tüm sağlık emekçilerini yeniden rahmetle anıyorum. Aziz hatıraları, bu ülkeyi daha vicdanlı ve daha yaşanılır kılacak günlerin kıvılcımları olacaktır…

Unutursak kalbimiz kurusun!

Yorum bırakın