Pire toplumu’nda başarılı olmak!

Başarı nedir? Hemen her sözlük, başarı kelimesini “kazanmak” olarak açıklıyor. Mesela Üniversite sınavını kazanmak gibi. Para kazanmak. Taraftar kazanmak. Dost kazanmak. Kazanmak, kazanmak ve kazanmak…

İyi güzel de, nasıl elde edilecek başarı? Sorusunu uzmanına yada uzman olmayanına sorduğunuz zaman, “önce başarmayı istemek gerekir” şeklinde bir cevapla karşılaşma olasılığınız oldukça yüksektir. Kimilerine, soruda cevapta biraz ahmakça gelebilir. İşin özünde kim başarıyı istemez ki?

Yarına adam gibi kalmak düşüncesi ile hayatına yön veren her insan, başarılı olmak isteyecektir. O zaman her insan neden başarılı olamıyor gibi bir başka zihin kurcalayan sorunun cevabını aramak gerekir sanırım. Bu soruya şöyle Türk usulü bir cevap yakışırdı aslında. “Başarılı olmak istedin de seni tutan mı var” yada başarı için ver gazı. “yürü aslanım kim tutar seni“

Türkiye’de başarı sözcüğü ve bu konuda uzman yardımı sözcükleri bir araya geldiğinde, değerli araştırmacı Mümin Sekman’in adı akla gelir. Yazar, “her şey seninle başlar” isimli kitabında bu konuyu ele alıyor. Kitabın kapağında ilginç bir not göze çarpıyor. Kitap bir yılda 400.000 adet satılmış. Şaşırmadım desem yalan olur. Meğer ne kadar çok başarılı olmak isteyen insan varmış güzel ülkemde.

Mümin Sekman bütün sorularımıza ışık tutacak güzel bir saptaması var. Başarısızlığın tanımını “Cam tavan sendromu” isimli bir deney ile açıklıyor. Deneyde bir grup pire, cam fanus içine atılıyor. Fanus bir cam kapak ile kapatılıyor. Sonra alttan ısıtılmaya başlanıyor. Fanus ısındıkça canı yanan pireler, sıçramaya başlıyorlar. Her pire mümkün olduğunca yukarıya sıçramaya çalışıyor ve her seferinde cam kapağa çarpıyor. Bir süre sonra bütün pirelerin cam kapağa çarpmamak için 30 cm yüksekliğe sıçradıkları görülüyor. Deneyin ikinci aşamasında cam kapak kaldırılıyor. Ancak pirelerin 30 cm yüksekliği aşmadıkları görünüyor. Diğer bir deyişle fanus dışına çıkmayı başaramıyorlar.

Basit bir deney ile, pire toplumuna hayatta kalacak kadar zıplamayı öğretmiş bulunuyoruz. Zıplayan pire hayatta kalır. Buraya kadar güzel. Ancak pire toplumu eziyetten kurtulmayı başaracak mı? Kafalarını tavana vura vura edinilen cam tavan sendromundan kurtulmayı başarabilecekler mi? Bizim durumda pire misali, canın sıkıldıkça sor soruyu sonra içinden bir türlü çıkama. Anlayacağınız soru sormayı öğrenmişiz ama cevap hep başkalarından ve 30 cm. şeklinde gelmiş.

Lafı fazla dolandırmadan pire toplumunun hayat hikayesine geri dönelim. Aradan yıllar geçer ve yeni nesil pireler dünyaya gelir. Günlerden bir gün, pireler zıplamaya devam ederken genç öncü bir pire zıplamaktan sıkılır ve “yahu hep zıplayıp duruyoruz. Ancak bir türlü şu kabın sınırlarını aşamadık. Hep beraber daha yukarı zıplarsak buradan kurtulabiliriz. Neden daha yükseğe zıplamıyoruz” Sorusunu sorar.

Bir grup pire hemen karşı çıkar. “Daha önce bir çok kişi denedi ve kimse başaramadı. Sen mi kurtaracaksın bizi. Boşver daha yükseğe zıplamayı haline şükret. Hem eski köye yeni adet mi getireceksin”

Başka bir pire topluluğu ise şöyle der; “Buradan çıkıp ne yapacaksın. Hem dışarısı çok tehlikeli. Bu bizim kaderimiz. Böyle gelmiş böyle gider.”

Bütün çabalarına rağmen, çevresinde sadece bir grup atalet sahibi bilge pire olduğunu fark eder. Ve hep bir ağızdan bir türkü tuttururlar.

“Böyle gelmiş böyle gidecek. Bıktım illallah. Bize de bir gün kader güler. Güler inşallah.“

Bize de son sözü söylemek düşer. Umarız pireler muradına bizlerde kerevetine.

Yazar: Levent Zihnioğlu
Kaynak: http://www.abukoloji.com

Yorum bırakın