David Eagleman Bize Beyni Anlatıyor

New York Times’ın ey iyi satanlar listesinde bulunan kitaplarıyla nörobilimci Dr. David Eagleman, Baylor Tıp Koleji’nde Nörobilim konusunda araştırmlar yaptığı bir laboratuvara sahip ve kendisi 14 Ekim 2015 tarihinde PBS’de beyin hakkında yayına girecek 6 bölümlük yeni  bir dizi hazırladı.

 Eagleman ile onun laboratuvarında özellikle, şiddet, empati, teknoloji ve sağduyu ve 3000 yılında insanların neye benzeyebileceğine dair yaptığımız röportajı sizinle paylaşmak istiyoruz:

 Bir santimetre küp beyin dokusunda, samanyolu galaksisindeki yıldızlardan daha fazla bağlantı olduğunu söylüyorsunuz. Bilinçli farkındalığımız olmadan tüm bu ileri geri hareket eden milyonlarca sinyallere sahip beynin, bu kendi içindeki çılgın içsel bağlantısını derinine nasıl anlamaya başlayabiliriz?

Biz hepsinin farkına varmak istemeyebiliriz. Gerçekte derinde olan şey, bizim zavallı bilinçli beyinlerimizin hiç bir zaman anlayamayacağı bir operasyonlar seviyesi. Bir benzetm yaparsak; CEO olarak işler yanlış gittiğinde dikkat kesilirsiniz yoksa, ayağınızı uzatmış, uzun vadede işleri ayarlayıp ve büyük kararlar alır gidersiniz.

Benim kim olduğumla ilgili çok az şeyin farkında olmam ve pek çok şeyin de benim farkındalığım dışında gelişmesi aslında biraz sinir bozucu.

 Benim için, en önemli işe yarar bilgi “senin tek bir şey olmadığın”.  Hepsinin kontrolü ele geçirmek için savaştığı ve sen, birbiri ile rekabette olan nöron ağlarından meydana gelmektesin. Bu bir demet farklı dürtülerden oluşan bir şey ve senin nasıl davranacağın tüm bu mücadelerin sonucuna bağlı. İşte bu yüzden insanlar kendi kendileri ile tartışır ve kendilerini küfreder halde kendilerini bulurlar. Burada kim kiminle konuşmakta?

Bu yüzden insanlar;“bir tarafım şöyle hissediyor…” gibi şeyler söylüyorlar. O zaman daha iyi kararlar nasıl alabiliriz?

 Önce, tek bir amaç güden olduğumuz ve herşeyin fayda-maaliyete dair verilen kararlardan ibaret olduğu illüzyonundan kurtulmamız gerekiyor. Bu bir kere anlaşıldı mı, o zaman göreceğiz ki;olmak istediğiniz insana uygun akıllıca yapılandırabileceğiniz her çeşit yol mevcut. Ben buna kendinle Ulysses (Yunan Mitolojisindeki Odessa ile paralellik kurularak yazılan ünlü James Joyce romanı) kontratı yapmak diyorum.

Sirenler çaldığında karaya oturmayı önlemek mi?

 Kesinlikle.Dolayısıyla, baştan çıkarıcı bir durumda kaldığında—o kayalara çarpıcağını biliyordu ve bundan dolayı kendisini gemi direğine bağladı, çünkü gelecekteki Ulysses’ın kötü davranacağını biliyordu. Bir anlık ayıklık yansıması içinde sen bu cezbedici durumdan kurtulabilirsin.Sen şimdiden, gelecekteki senin hareketlerini şekillendirecek bir şey yapıyorsun.

Dolayısıyla, karar verme proseslerimizin tüm o trendy nöro-ekonomik analizleri oldukça basit, öyle mi?

 Hayır, nöroekonomi aslında fazla basite indirgemeye karşı bir reaksiyon. Fazla basit olan klasik ekonomi. Radikal olan ve riskten kafası karışmayan ve duygular arasında bocalmayan şu, ideal aktör olan homo economicus (tüm hamleleri ekonomiye uygun olan insandır. İşe maneviyat katmaz, maddi düşünür her şeyi. sınırları yaşadığı yerin kanunlarıdır, freuda göre ego) adlı bir nosyon var. Psikoloji ve nörobilim bunu kullanır ve şöyle der: “Biliyor musunuz; insanlar gerçekten de karmaşıktır. Risklerden dolayı kafamız karışır ve etiketten, markalaşmadan etkileniriz.”

3000 yılında yaşayan soyumuzun nasıl olabileceğini bize tarif eder misin. Hangi güçler bizi temelden değiştirecek?

 Teknoloji ve biyolojinin birleşmesi ve insanların cep telefonu kullancağı gibi şeyleri kasdetmiyorum.Benim demek istediğim; yeni enformasyon kaynaklarını beyne doğrudan verebilmenin, beyni beslemenin yollarını kasdediyorum. Şu anda beynimiz kafatasımız içinde kilitli, hapis halde ve ona tek erşimimiz çok düşük band aralığındaki kelimelerle olmakta. Bizler neler olup bittiğine doğrudan daha fazla erişebilmek için yollar aramaktayız. Benim laboratuvarımda, 40 adet titreşim motorları olan bir yelek oluşturduk ve cep telefonu ile gerçek zaman bilgi akışı yaratabiliyorum. Yeni çağda bizler derimizi pek birşey için kullanmıyoruz. Ancak, benim bir süre önce tahmin ettiğim,ve bizim tespit ettiğimiz şey; beynin gelişigüzel hissettiği titreşim kalıplarının kilidi açabileceği. Beyinle ilgili çektiğimiz bu dizinin 6. Bölümünde, DARFA tarafından geliştirilen portez bir kolu gösteriyorum.Felçli olan hastanın motor korteksine doğrudan elektrodları bağlıyorsun ve beyin bu sinyalleri algılayabiliyor. Buradan çıkardığım şey; şu anda bu hassas küçük bedenlere tamamen bağımlı olduğumuz ancak bunu daha güçlü hale getirmememiz için hiç bir neden yok ve bu da yıldızlarası seyahat için olasıklıkları da bize sunuyor.

Beyinlerimizin ve duygularımızın  şu anki mevcut teknolojiyi henüz yakalamadığından endişeliyim.

Sana katılıyorum.Gelecek neslin bunu yakalaması gerektiğini düşünüyorum.Belirli bir rahatlık düzeyi ile yetişkin beyinlerinin bu değişen teknolojinin hızına ayak uydurması zor. Eşimin büyükannesi CD çaları zorlukla kullanıyor ve benim 3 yaşındaki oğlum İpadli bir dünyaya doğdu.

Beyinlerimizdeki hangi değişim şiddeti çarpıcı bir şekilde azaltabilir?

Empati. İnsanlar sosyal varlıklardır ve insan beyninde diğer insanlara dair pek çok devre vardır.Buna sosyal nörobilim denir. İşte bu yüzden bizler sosyal bir türüz ve o yüzden grup olarak biraradayız ve bu yüzden medeniyetler kurduk.Ancak olumsuz tarafı da, her grup için dış gruplar mevcut. Senin grubun dışındaki bir kişiyi düşündüğünde, beyin bölgelerin, o kişiyi halletmen-indirmen gerektiğini düşünen şekilde çalışıyor bu da şu demek sen daha az empatiye sahip oluyorsun.

Yani bize nefret öğretilmeden önce beyinlerimiz bir kişiyi nasıl eleyeceğimizi-halledeceğimizi biliyor?

Hayır, ikisi bir arada işliyor. Propaganda empatiyi ekarte etmenin en mükemmel yolu. Bu evrensel bir araç. Her kültür için, dış gruplar sanki hayvanlar gibidir. Dzinin 5. Bölümü için Bosna, Srebrenitsa’ya gittim. Avrupa’daki soykırımın en fazla gerçekleştiği yer. Bir olayda 8000 Bosnalı müslümanın katledildiği köye gittim ve şunu gösterdim; ölçülebilir şekilde, bir kişiye karşı eğer o kişi dış/ başka bir gruptaysa yönünde beynin kısımları daha az aktivite ortaya koymakta, daha az hassassiyet, duyarlılık göstermekte. Soykırım, genellikle politik ve ekonomik açıdan araştırılıp, incelenmekte.Ancak bunun neden sürekli olmaya devam ettiğini gerçekten de anlamak istiyorsak, o zaman bir de nörobilimin gözünden de bakmak gerekiyor.

Şimdi bizim Nörobilim gözlüğümüz var. Empatiyi nasıl artırabiliriz?

Eğitim yoluyla. Eğer çocuklarımıza grup içlerine ve grup dışlarına beynin nasıl tepki verdiğini propaganda yoluyla başarılı bir şekilde  öğretebilirsek, onların bu oyuna gelmelerini önleyebiliriz.

Mizacın da bunda bir rolü yok mu?Yeni olan ya da farklı olan bir şeye karşı insanlar nasıl rahat oluyor?, Neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda nasıl katı oluyorlar?…

Ölçtüğümüz her eksende, insanların gerçekten de birbirlerinden farklı olduğunu tespit ettik. Her bir beyin, her bir kar tanesi gibi eşsiz ve kendine özgü. Bu genetik kombinasyonu ve yaşamların sahip oldukları deneyimlerin neticesi ve bize meydan okuyan şeyin bir kısmı da bu. Politikacılar her zaman sosyal politika yapmanın gerçekten de kolay olabileceğini düşünüyorlar. Halbuki, sen, kendi beyninde yaşayan tek kişisin.

Diyelim ki bir çöle düştüm ve mavi renkte bir insan gördüm. Mavi renkteki insanlar hakkında hiç bir propangada duymadım. İçgüdüsel olarak hemen o kişiyi bir dış grup elemanı (benim grubumun dışında) olarak sınıflandırıp, ona karşı daha az empatiye mi sahip olacağım?

Bana göre bu pek çok şeye bağlı. Beyinler değerlendirme ve yargı yapmada çok iyidir. Arkadaş mı yoksa düşman mı? Eğer bu mavi kişi sana bir dost olduğuna dair sinyal yollarsa, o zaman halâ empati duyabilirsin. Sen bunu çocuklarda görebilirsin. Onlar herkesi eşit şekilde severler.

Beyinde farkındalığımız dışında kalan kısmın çok fazla olduğunu söyledin ama yine de bunun Freud’un bilinçaltı nosyonundan farklı olduğu gözüküyor.

Aslında Freud, çoğu inançlarımızın ve davranışlarımızın erişimine sahip olamadığımız beynimizin derinliklerinden geldiğini açıklayan ilk kişi. Bu fikre insanların ulaşmasının neden binlerce yıl aldığını ben anlamıyorum!

Bunun sebebi, herşeyi kontrol ettiğimizi düşündüğümüz için mi?

Evet, sanırım.

Beyin hakkında halâ anlamadığımız ne var? 

eagleman2

Bilinç problemi. Beyniniz belirli bir şekilde çalışırken neden bir şey hissediyor? Derin uykuda, birşey hissetmiyor. Uyanır uyanmaz, bilinciniz yaşama göz kırpıyor ve siz de “işte buradayım, ben varım” diye düşünüyorsunuz. Fiziksel kısım ve parçalar olmadan bilincin nasıl oluşturabilindiği halâ çözülmemiş bir gizem. Artık biz bunların birbiri ile ilgili olduğunu biliyoruz. Çünkü, eğer fiziksel kısmı değiştirirsen, (alkol ya da beyne hasar verirsen) bilinç de değişiyor. Dolayısıyla, bir şekilde bilinciniz fiziksele bağlı, ancak bizim bilmediğimiz o dünyanın (bilincin) fizikselden nasıl meydana geldiği. Belki de 3000 yılında…

Çeviren: AylinER
Orjinal Metin

Yorum bırakın