Bir Profesörün Hayatından Unutulmaz An

”Bu fotografı bilgisayara koycan mı?” dedi. ”Koyayım mı? herkes görsün” dedim.. Koy valla dedi..Koydum..
***************
1979 yılının başından itibaren Genel Cerrah olmaya kesinlikle karar vermiştim. Gecelerimi gündüzlerimi Çapa’da 1. Cerrahide geçiriyordum.
Asistan ve başasistanların tamamı adımı öğrenmişti. Hatta hocalar bile iyi taraflarına denk gelirse adımla çağırıyorlardı beni. Ama çoğunlukla iyi taraflarına denk gelmediği için ”şu öğrenci” olarak anıyorlardı. Kendinden çok kıdemsize adıyla hitap etmemenin hatta onun varlığından habersizmiş gibi davranmanın cerrahi bir racon olduğunu o yıllarda yeni yeni öğrenmeye başlıyordum.
Bir gece Selçuk abi ”Mide kanserli hastaya hemşireler damar yolu bulamıyormuş. Git bir cut-down yap” dedi.
Daha önce defalarca yapmıştım.. ama başımda hep bir asistan olurdu. Bu sefer kimse yoktu.
Malzemeleri aldım. Hastanın yattığı koğuşa girdim. En dip yataktaydı. Gece yarısını geçmişti. Koğuştaki hastaların çoğu uyuyordu.
Hastaya yapacağım şeyi anlatıp işime başladım. Beklediğimden de kolay bir şekilde damarı bulup ortaya çıkardım. İçine kateteri takıcam, ama içime bir kuşku düştü.. ya bu arter ise? Elimle nabız almaya çalıştım olmadı.. bir türlü emin olup kateteri içine sokamıyorum. Ya ven değilse?
Yardım isteyebilecek kimse yok..
Birden arkamda o belirdi.. ”Taksana ne bekliyorsun?” dedi. Elimle son bir kez damara dokundum ”emin değilim” der gibi .. ”korkma tak.. ven o” dedi. Ben yine de korkarak yaptım damarın üzerine ensizyonu.. gerçekten vendi.. Başımı kaldırdım baktım ”Herhalde yani” der gibi baktı bana.. Kendinden çok emindi..
Kliniğin kıdemli personellerinden Ömer Amcayı sık sık görüyordum aslında. Ama nedense hiç konuşmamıştık o geceye kadar..
Tek başıma cut-down yapmaya gittiğimi görünce, işini bırakıp peşime takıldığını ben zorlanana kadar uzaktan sessizce izlediğini çok sonraları kendisi itiraf edecekti..
Kliniğe benden erken gelen tek kişi idi … Görevi temizlikti aslında, ama iğne yapma, serum takma, dikiş atma gibi her türlü cerrahi girişimi büyük bir ustalıkla yapardı.
Çok çocuğu, çok kardeşleri vardı, o yaşlarda niye hala çalıştığına şaşırırdım. Şimdi hesaplıyorum da 50 li yaşların başındaymış o zamanlar..
******
Aradan yıllar geçti. 1981 martında ayrıldığım Çapa’ya, ani bir kararla, 2010 martında geri döndüm.
Çapa Genel Cerrahi bambaşka bir yerdi artık.
Hocaların hiçbirisi kalmamıştı. Benim zamanımdaki başasistanlar kıdemli profesörler olmuşlardı. 1. Ve 2. Cerrahi Klinikleri de eski binayla birlikte yok olmuşlardı.
Şimdi Monoblok denen bir binaya sığışmıştı herkes.
Geldiğimin ilk haftasıydı. Genel Cerrahi hocalarının koridoruna girerken köşede yaşlı bir personelin bana çok dikkatli baktığını farkettim.. Anlam veremedim.
Çıkışta aynı köşede yolumu kesti..
”Sen bizim öğrencimiz değil misin?” dedi..
”Evet” dedim..
”Ben Ömer” dedi..
Gözlerine baktım .. Gerçekten oydu..
Yer ayaklarımın altından kayıyor gibi geldi.
Bu mümkün olabilir miydi? 29 yıl önce yaşlı bir adam olarak bıraktığım Ömer Amca zamana böylesine direnmiş olabilir miydi?
En son mezun olup giderken, yani tam 29 yıl önce Acil Cerrahinin önünde sımsıkı sarılıp ayrılmış ve birbirimizi bir daha hiç görmemiştik..
Sonra ki günlerde, onu hiç arayıp sormamış olmama biraz kırıldığını öğrenecektim..
Bir sürü acılar yaşamıştı yıllar içinde. Tekrar buluşmamızdan sonra da yaşamaya devam etti..akciğer kanserinden kızını kaybetti.
Hiçbir şey onu yıldıramıyor. Hala her sabah herkesten erken aynı yorgun alışkanlıkla kliniğe gelmeye devam ediyor..
Kara Kemal devrini görmüş koca çınarı hayata bağlıyor galiba bu klinik..
Geçen hafta odama uğradı ”Bişey lazım mı?” diye sormaya..
”Ömer amca gel bi türk kahvesi içelim” dedim
Elimle kahve yaptım. Camın önüne karşılıklı oturduk..
Kahvemin bir kısmını yanlışlıkla yere döktüm. Kağıt havlu aldım siliyordum..
Yüzüne bir gülümseme yayıldı.
Nooldu Ömer amca? dedim..
”Ben sana erkek koğuşunu paspaslatırdım” dedi..
Gerçekten bazı sabahlar işler yetişmeyince birimiz kadın, birimiz erkek koğuşunu paspaslardık..
”Evet Ömer amca hatırlıyorum, çok çalıştırırdın beni” dedim
Güldük..

Prof. Dr. Erbuğ Keskin

Yorum bırakın