SERUM BİTİNCE ÖLMEZSİN!

Taharet yapamadığım yıllarda tuvaletim
bitince “baba” yahut “anne” diye seslenip daha “efendim
oğlum” demelerine bile fırsat vermeden “kakam bitti” diye
bağırarak müjdeyi verirdim. 

Ne zaman ki bir hasta elinde serumuyla yorgun argın deske gelip “serum
bitti” dese aklıma çocukluğumdaki bu tuvalet mevzusu gelir. Belki de küçük
bir çocukluk travmasından dolayı hasta hekim ilişkisini kaybedip, serum
üzerinden sublüminal mesajlar veriyoruzdur birbirimize, kimbilir.. Bu
“Serum bitti” refleksinin nerden ve nasıl doğduğunu; tıp fakültesi
yıllarım boyunca hep düşünmüşümdür. Freud’a kadar meseleyi derinleştirmek
istemiyorum tabii ki ama bu devasa sorunu çözmek için meselenin özüne inmemiz
gerek diye düşünüyorum. 

Gözlemlerime göre bazı sorumluluk sahibi hemşirelerimiz hastalara kutsal sıvıyı
bağladıktan sonra iyi niyetle “serum bitince söyleyin” diye
tembihliyordu. Canıyla uğraşan hasta da serumu bitince başına neler
gelebileceğini kestiremediğinden, koştur Allah deske geliyordu. Serumu
kapatmak, yenisiyle değiştirmek için hazır ve nazır bekleyen bir hemşire timini
de göremeyince “siz yerinize geçin biz geliyoruz” cümlesinden tatmin
olmayıp, işi kavgaya kadar götürebiliyordu. 

Elbette serumun sanıldığı kadar faydalı bir şey olmadığını anlatmak için
zararları da hastalara anlatılıyordu. Bu durum hastalarda “serum iyi ama
onun çevresindekiler kötü” anlayışını körüklemişti. O yüzden serum bitince
damar yolu bir an evvel çıkartılıp, kahrolası bilmemnefleks derhal çöpe
atılmalıydı. İçi cam dışı pet sağlıklı bir serum şişesi, damara girmeden sıvıyı
aktarabilecek şefkatli bir intraket ve serumla hasta arasında kablosuz bir
bağlantı icat edilmedikçe de bu “serum iyi ama çevresindekiler kötü”
anlayışı devam edecekti. 

Hastalar serumun sadece serum olmadığını da çözmüştü. Bak amca bu tuzlu su seni
iyileştirmez dediğimizde, ilaçlı yahut sarı serumdan bahsediyordu. Damardan
tedavinin gücüne inanmış bir millete, elbette yüce Allah’ın yarattığı sindirim
sistemine güven diyemezdik. Zira onun gözünde bemix yahut arvelesli bir altın
vuruş, ölüyü bile diriltebilirdi. Hem serum vermeyeceksen niye sana gelsindi
ki; “habı” eczaneden de alırdı.. İşte bütün bu “Serum
bitti” sorununun temelinde de zaten seruma verdiğimiz bu kıymet
yatıyordu.. 

Benim “serum bitti” sorununun çözümü için naçizane bir kaç önerim
var. Bence üzerinde “SERUM BİTİNCE ÖLMEZSİN” yazan kocaman tabelalar
asılmalı her servise. Böylece net, slogan bir mesaj vermiş oluruz
hastalarımıza. Ayrıca her hasta yatağının başına “SERUM BİTTİ” butonu
koymak da pek ala faydalı olabilir. Böylece canı burnunda hastalar yorulup
gerilmezler. Son olarak ve bence en önemlisi “SERUM KONULU PASAJLAR”
koyulmalı ilkokul kitaplarına. Bu meselenin kökten çözümü ancak bu şekilde olabilir.

Ha bu arada “serum yedim, çok hastayım” imajını verebilmek, damar
yolunun fotoğrafını instagrama atıp geçmiş olsun dileklerini alabilmek de
önemli tabii. Sırf bunun için intraketi pembesinden rica eden konversif
kızlarımızı kırdıysak, şimdiden affola.. 

Serhat Uzman

Yorum bırakın