Dr. Mesut Gürbüz yazdı: Doktor’un Halinden Kim Anlar?

Her şey aile büyüklerinin ilerde ne olacaksın? sorusuyla başladı.

+ilerde ne olacaksın dedeciğim ?

-Pilot olacağım dede

+Hayır evladım doktor olacaksın.

-Peki dede doktor olacağım

+Aferin evladıma insanlara yardım edecek onları iyileştirecek.

-….

Sonra ortaöğretim başlar ve büyük hayalleri olan gencin o hayalleri değişir, artık başka şeyler düşünmektedir. Tam o rüyalara dalmışken babası ensesine bi şaplak yapıştırır.

+Eşek sıpası bak seni, bizim berberin çırağa ihtiyacı varmış, oraya veririm ders neyine senin !

-Ya baba

+Sus! Sen gerçek hayatı öyle kolay zannediyorsun herhalde, git gör gerçek hayatı.

-Tamam baba sen bi karışma bana, ben çalışacağım. Denir denmesine ama çalışma hayatının ilk gününden firar edilip dershanenin yolu tutulur.

Sonra üniversite sınavları gelir çatar, gencimiz Türkiye’de ilk 1000’e girmiştir ve hangi bölüme gitmesi konusunda kafası oldukça karışıktır. Ailesi ve arkadaşları ona öneriler sunar ama herkes farklı şeyler söylemektedir. Annesi ona sen doktor olacaksın derken arkadaşları; -Sende tam mühendis tipi var sen mühendis olmalısın demektedir. Genç ne yapacağını bilmeden tıp fakültesini yazar ve orada okumaya başlar.

Fakültenin ilk günüdür ve tıp fakültesini kazandığı için sevinen çiçeği burnunda tıbbiyeli ilerde başına geleceklerden habersiz okula gidip gelmektedir.

Gencimiz ağzı kulaklarında her yere önlüğü ve stetoskobu ile gitmektedir ve etrafındaki yaşlı genç herkes onu tebrik etmekte ve garip doktor şakaları yapmaktadırlar.

Ona ömrü boyunca asla muhatabı olmaktan kurtulamayacağı ilk soru – Sen ne doktoru olacaksın? Sorusudur. Artık herkese bunu hiç bıkmadan usanmadan anlatmak zorundasındır.

Zamanla nasıl bir çarkın içerisinde olduğunu kavramaya başlayan gencimiz lise arkadaşlarını yoklar ve arkadaşlarının sürekli gezip tozup eğlendiklerini görür, onlara yetişmeye, ayak uydurmaya çalışır ama yaklaşan sınav gününden dolayı oldukça tedirgindir.

Arkadaşlarının o çok hızlı akan hayatlarına yetişemeyen tıbbiyeli artık ders çalışmak zorundadır. O asla öğrenciliğinin tadını çıkaramayacaktır. Derslerini asıp sinemaya veya tiyatroya gidemeyecektir. Seçim yapmak zorundadır ya o hızlı akan hayata kapılıp orada kaybolacaktır ya da derslerine çalışıp bir an önce sınıfını geçecek ve doktorluğa bir adım daha yaklaşacaktır.

Gencimiz bu yolun dönüşünün olmayacağını 4. sınıfa gelince ilk ameliyatına girme tecrübesiyle anlar. Aslında bu onun çocukken ne olacaksın sorusunun karşılığı olan doktorluktur. Bu işi sevdiğini, kendisi için en doğru olanın bu olduğunu düşünür. Ama daha karmaşık ve çetrefilli olan 6. sınıf kaosuyla karşılaşmamıştır.

Mesleğinin zorluğunu daha öğrenci iken hisseder, stajlarındaki uykusuz nöbet gecelerini takip eden sabah kanları onun için çekilmez bir çile halini almıştır. Sanki geceleyin nöbet tutan o değilmiş gibi sabahleyin eline nam-ı değer iş listesini tutuştururlar.

Yaz, kış, ilkbahar, sonbahar dinlemez bu çalışma; eski arkadaşlarının kışın Uludağ’da yazın Alanya’da günlerini gecelerini geçirirken kendisinin hastalarla sohbet ederek sabahlaması ona isyan bayrağını çektirir ama nafile onu dinleyen yoktur.

Neyse ki her çileye rağmen okul biter ve yeminini eder, ve o artık resmen doktordur. Ama o sorunun cevabı hala netleşmemiş, verilememiştir.

-Ne doktorusun ?

Bu soruya cevap bulabilmek için üniversite sınavlarına çalıştığının on katı, yüz katı kadar çalışmak zorundadır. Çünkü bu sefer rakipleri kendisi gibi doktor arkadaşlarıdır.

Bu sırada sayfalar ve ciltler dolusu TUS kitapları okunmaya başlanır. Amaç daha iyi bir geleceğe sahip olmaktır. Bu sırada daha sınava giremeden bir atamaya dahil olur ve Anadolu’da bir yere gönderilir. Orada çalışmaya devam eden tıbbiyeli TUS’u kazanır ve o sorunun cevabı bulunmuştur.

Artık öğrenciliğin bittiğini zanneden tıbbiyeli kazandığı bölüme gider ve o zaman da yine farkeder ki öğrencilik hayatı aslında sona ermemiş boyut değiştirmiştir. Buradaki öğrencilik sorumlulukları olan bir öğrenciliktir. Hastaların hayatları artık servisteki abisine, ablasına değil, bizzat kendisine emanettir. Daha ilk günden nöbet başlar. Ertesi sabah evine gideceğini düşünen – artık tıbbiyeli değil asistan oldu – asistanımız akşam mesai bitimine kadar orada işinin başında olacaktır.

Sonunda asistanlık da biter, bu sefer de uzman olarak katılacağı kura ile yine Anadolu’nun başka bir köşesine yollanır. Orada mutlu olacağını düşünen doktorumuzu vatani görevi beklemektedir. Bu da aradan çıksın dediği askerlik asteğmen olarak 12 ay sürer ve askerlik biter.

Artık gencimiz özgürdür, pardon genç dedim yaş olmuş 31-32. Doktorumuz yukarıda hikayenin bir yerinde evlenmediyse veya evlense bile kendine ait oturabileceği bir evi dahi olmadıysa artık her şey için oldukça geç bir zamandır. Doktorumuzun saçına aklar düşmüştür.

İşte bu yola çıkacak gençlerimizi böyle çetrefilli bir yol beklemektedir. Burada yazdıklarımın eksiği vardır fazlası yoktur. Çok sevdiğim bir hocamın bize söylediği bir söz ile bitirmek istiyorum.

Bir gün visitteyiz hocamız bize bir soru sormuştu;

“Doktorun halinden kim anlar ?” Demişti bize. Biz üç beş kelam ettik ama cevap yanlış dedi.

“Doktorun halinden annesi ve babası varsa kardeşleri anlar”, demişti hocamız.

Bütün bu sıkıntılı sürece rağmen bir söz vardır ki onu duyunca her yorgunluğumuzu unuturuz.

-Doktorum Allah sizden ve sizi büyüten yetiştiren ana babadan razı olsun.

Bu yola çıkacaklara ömür boyu başarılar dilerim.

Dr. Mesut Gürbüz

http://www.5haber.com/doktorun-halinden-kim-anlar-4700.html

Yorum bırakın