Acil Sağlık Sistemi Sorunları – Güvenlik

Acil Sağlık Sistemi Sorunları 1 – GÜVENLİK

Tüm sağlık sistemi sorunları içerisinde en başta, en önemli, en çok müzdarip olunan, en fazla mağdur olunan sorun hiç şüphesiz güvenlik sorunudur. Güvenliğin ne derece önemli olduğunu vurgulamadan önce Maslow İhtiyaçlar Piramidi’ ne bir bakalım:

Bu piramide göre insanların ihtiyaçları tabandan tavana doğru kademelendirilmiştir. Bir basamağı halletmeden bir üst basamağa geçilmez. Bu piramidin en altında görüldüğü gibi yemek, içmek, nefes almak gibi fizyolojik ihtiyaçlar bulunur. Bu ihtiyaçlarını karşılayan insan bu sefer kendisini güvende hissetmek ister ve güvenliği ile ilgili önlemlerini alır. Güvenlik ihtiyacını halledebilirse daha entelektüel ihtiyaçlar olan ait olma, sevgi, değerler ve kendini gerçekleştirme gibi ihtiyaçlarına yönelir. Ancak tüm bunların şartı yukarıda dediğimiz gibi önce bulunduğu basamaktaki ihtiyaçlarını görmekten geçer. Şu halde güvenlik ihtiyacını karşılayamamış bir insandan aidiyet, sevgi vb. ihtiyaçlarıyla uğraşmasını beklemek mümkün değildir.

Acil servislere dönecek olursak, neredeyse tüm acillerin ortak ve öncelikli sorunu güvenlik sorunudur. Bununla birlikte bu sorun en fazla İstanbul, Ankara, Adana gibi büyük illerimizde izlenmektedir. Günümüzde bir uçağa binmek için en az iki kez üst aramasından geçiriliyorsunuz. Valilik, adliye, kaymakamlık, belediye hizmet binalarına girmeden, hatta deniz otobüsüne bile binmeden önce X-Ray cihazından geçiriliyorsunuz. Bu binaların güvenliğini tesis etmek ve hem buralarda çalışanları hem de buralardan hizmet almaya gelenleri düşündüğümüzde bu uygulamanın ne kadar doğru ve yerinde olduğunu anlıyoruz. Bir vatandaş olarak anlamadığım hastanelerde aynı hassasiyetin gösterilmeyip, bu uygulamanın ısrarlı bir şekilde ve bilhassa acil servislerde uygulanmayışıdır. Sürekli sağlıkta şiddetten dem vurulmasıyla mevzunun çözülmediği açıkken, Beyaz Kod uygulamasıyla bir sağlık çalışanının ancak dayak yedikten sonra yasal hakları aranırken, o sağlık çalışanını elinde bıçak, silah olan bir kimseye karşı kim, nasıl koruyacak? O sağlık çalışanı kendisini güvende hissetmediği takdirde yukarıdaki piramitte gösterilen üst basamaklara çıkamayacağına göre, böyle bir çalışanın işini, hastalarını, kurumunu, kurumunun amirini sevmesi, işine dört elle sarılması, acil servisleri daha iyi hizmet verir hale getirmek için uğraşması nasıl düşünülebilir?

Ülkemizde birini dövenin, dövdüğü kimsenin adli tutanağında “hayati tehlikesi yoktur” yazdığı müddetçe tutuksuz yargılandığını hepimiz biliyoruz. Yani birisi çıkıp üzerinde bıçak, tabanca vb. bir silahla elini kolunu sallayarak herhangi bir devlet hastanesinin acil servisine girecek, ilk bulduğu doktoru sadece hobi olsun diye eşek sudan gelinceye kadar dövecek, ancak dövdüğü doktorun hayati tehlikesi yok diye tutuksuz yargılanacak… Şu manzarayı bir gözünüzde canlandırın ve böyle bir ortamda çalışmayı tahayyül edin. Bu kimse işine, hastalarına mı odaklansın, yoksa sürekli bir tedirginlik içinde adresini bilmediği bir yumruk yememek için etrafını kolaçan etmekle mi uğraşsın? Peki bir deniz otobüsü iskelesine X-Ray koyan devletin yetkilileri acaba hastanenin acil servislerine X-Ray cihazı niye koymazlar? Ankara Sıhhiye’ de Sağlık Bakanlığı binasına X-Ray’ den geçmeden giremiyorsunuz, çünkü oradakiler insan, onların can güvenliği önemli, oradaki bir memura bir şey olursa işler aksar, çalışanların morali bozulur… Ancak siz acil serviste çalışan birisi olarak idarenin zerre kadar umurunda değilsiniz. Dayak yediğinizde veya öldürüldüğünüzde kendisine mikrofon uzatılan bir yetkili durumu kınayan, sağlıkta şiddete sıfır tolerans gösterdiklerini söyleyen birkaç afaki cümle kurar, unutulup gider mevzu. “Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz!” demişler. Bu tip idareciler ağızlarıyla kuş tutsa dahi acil serviste çalışanların güvenliğini önemsediklerine kimseyi inandıramazlar. İcraat belli, lafa bakılmaz!

Bir diğer saçmalık ise acil servislerdeki güvenlik kameralarıdır. Güvenlik kameraları ile güvenliği sağlayacağını zanneden zihniyetin ciddi şekilde mantık dersleri görmesi gerekmektedir. Yok dayak yedikten sonra veya birileri öldürüldükten sonra tetiği kimin sıktığına falan bakarız diye koymuşlarsa, bundan bana ne? Düşünün yolda görseniz yolunuzu değiştireceğiniz, uyuşturucu bağımlısı bir tip, kafası güzel bir şekilde bağıra böğüre acile girip size kalleş bir kurşun sıkıyor ve bunu güvenlik kameraları kaydediyor! Siz ölüp gittikten sonra kameraya alsanız ne olur almasanız ne olur? “Canım nereden çıkarıyorsun güvenlik kameralarını güvenlik için koyduklarını” demeyin. Bir büyük hastanemizin yöneticisi hastanelerindeki güvenlik tedbirlerini açıklarken “şu kadar güvenlik kameramız var” diyordu. Keşke yanında koruma olarak gezdirdiği güvenlik amiriyle hastaneyi dolaşacağına seyyar bir güvenlik kamerası taşısaydı!

Sağlık Bakanlığı’ nın hiçbir işe yaramayan diğer bir güvenlik tedbiri ise Beyaz Kod uygulaması! Beyaz Kod sözel veya fiziksel şiddete maruz kaldıktan sonra gerçekleştirilen bir uygulama. Yani aklını kullanan herkesin anlayacağı üzere DAYAK YEDİKTEN sonra başlatacağınız bir mekanizma. Peki şu dayağı bir önlesek? Yok! Bununla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum:
Sene 2013, yer Bağcılar Eğitim Araştırma Hastanesi acil servisinin sarı cerrahi odası. Acil tıp asistanı olduğum halde o gece birlikte çalıştığım uzman bir genel cerrahi uzmanıydı. Ancak önlük giymezdi. Genel itibariyle yeni görevlendirilen hocamız işe başlayana kadar ben ve bazı arkadaşlar önlük de, nöbet kıyafeti de giymezdik. Dışarıdan doktor olduğumuz belli olsun istemiyorduk. Çünkü odaya her an kendini bilmezin biri gelip “doktor yok mu lan burada” diye daha ne olduğunu bile anlamadan size saldırması mümkündü. Bu tip bir durumla karşılaştığımızda bozuntuya vermeden oradan hasta yakını gibi sıvışmak için beyaz önlük giymezdik. Herkes değil tabi, ben ve bir iki arkadaş sadece… Nöbetçi olduğum o gece sarı cerrahi odası düşen bebekler, trafik kazaları, bıçaklanmalar vb. ile doluyken bir özel hastane,  sedye üzerinde İstanbul’un meşhur Kanarya mahallesinde göğsünden bıçaklanmış birini, tüm sevk kurallarını çiğneyerek, kimseye haber vermeden hastanelerinden çıkarıp bize getirdiler. Hasta sol meme başına yakın yerden ilk izlenime göre 1 cm’ lik bir ucu dar açılı bir cisimle yaralanmış, genel durumu iyi olan 25-30 yaşlarında bir erkekti. Yanında iki tane daha yolda görseniz yolunuzu değiştireceğiniz tipte erkek refakatçisi vardı. Bu hasta yolda etrafa küfürler ede ede bağırırken mahalleli tarafından çıkan kavgada bıçaklanmış birisiydi. Yanında getirdikleri filmleri negatoskopta incelerken genel cerrahi uzmanımız da sivil halde içeri girip hastaya bakmaya çalışıyordu. Tabi hasta ve yakınları onun doktor olduğunu anlamayıp meraklı bir vatandaş zannettiler. Hazır hoca hastayı aldı ben şu filme biraz daha bakayım, pnömotoraks var mı derken “baksana lan bize” diyerek hasta, sedyesinden indi ve yanındaki iki adamla birlikte, üzerinde geldiği sedyeyi kaldırıp üzerime fırlattılar. Önümde bulunan masanın altına doğru eğildim ve bu sedyeli taarruzdan kurtuldum. Lanet olsun bu işe deyip çıkarıp önlüğümü hastanenin B kapısına giderek güvenlik kulübesine oturdum (Zaten bu olay yüzünden önlük giymemeye başlamıştım). Orası daha sessiz ve sakin olurdu. Bir güvenlik görevlisi bir de ben vardım. O da çay demlemiş “hocam içersen doldurayım” diye ikram etti. Güvenliğin telefonuyla Beyaz Kod verdim. Aradan çok geçmedi nöbetçi idari uzman aradı ve ufkumu! açan şu sözleri söyledi:
“Beyaz Kod verdin iyi güzel de, sen bu adamlarla hiçbir güvenlik ve seni koruyan bir şey yokken mahkemede yüz yüze geleceksin, adın, soyadın okunacak… Emin misin?”  Bunu hiç düşünmemiştim. Yetkililerin ağzından düşürmediği Beyaz Kod uygulamasının ne kadar etkili ve efektif olduğunu yaşayarak görmüş oldum. Bu adamların yüzünü bir kez daha bir yerde görmektense vazgeçtim, idari uzmanı dinleyip verdiğim Beyaz Kod’ u iptal ettim.

Yine Beyaz Kod uygulamasıyla ilgili bir saçmalık da şu: Hasta yakını gelip hasta taşıyan taşeron işçiye sözel veya fiziksel şiddet uygulasa o kişi Beyaz Kod veremiyor. Mevzu doktora şiddet değil, mevzu şiddetin kendisidir. Bir kişi acil servisin temizlik personeli olabilir, hasta taşıyan personel olabilir. Taşeron firmada asgari ücretle çalışıyor diye vatandaşın itici ve kırıcı sözlerine, hakaretine maruz kalması izah edilebilir mi? Doktor olarak yanınızda çalışan personele hakaret edilirken müdahil olmasanız personel ile ilişkileriniz bozulur, hepsinden öte hakarete sessiz kaldığınız için insanlığınız bozulur.Yok müdahil olursanız bütün gününüz zehir olmuş, moral motivasyonunuz düşmüş, kızgınlığınız artmış olarak mesaiye devam edersiniz.

Güvenlik ile alakalı bir de şu bilgiyi paylaşmak istiyorum. Belki bir idareci okur da aklına dank eder diye söylemek istiyorum. 2010 yılında atanıp gittiğim Ardahan İli’ nin şehir merkezindeki levhada nüfus  “17,000” yazıyordu. İl merkezi 17,000 kişi idi ama ilde jandarma komutanlığı, valilik, emniyet müdürlüğü, trafik şube vb. kolluk ve güvenliği sağlayıcılar bulunuyordu. Bağcılar Eğitim Araştırma Hastanesi acil servisine bir ayda 78,000 hasta başvurusu yapıldığını biliyorum 2012-2014 yılları arasında! Acile başvuran 78,000 hasta ve bunların ikişer, üçer hatta beşer, altışar yakınını düşünün. Bir ayda o acile belki de 200,000-300,000 insan girip çıkıyordu. Ancak burada güvenliği sağlayan kimlerdi? Adli raporlarla ilgilenen bir polis memuru, asgari ücretle çalışan ve hiçbir caydırıcılığı ve iş güvenliği olmayan 8 güvenlik görevlisi! 17,000 kişilik Ardahan ili merkezinin güvenlik önlemleri nerde, 200,000-300,000 kişilik acil servisin güvenlik önlemleri nerede…

İyi, tamam da niçin ısrarla yetkililer acil servislere X-Ray cihazı koymuyorlar? Önleyici güvenlik tedbirlerini niçin ısrarla arttırmıyorlar? Üzerinde tabanca, bıçakla acile girilmesinin önüne niçin geçmiyorlar? Caydırıcı cezaları niçin yürürlüğe sokmuyorlar? Bunun nedeni aslında o kadar açık ki… Ağzınız sussa, diliniz söylemese de bir acil tıp hekimi bunun nedenini anlayacak zekadadır! Hekimin hastaya karşı sürekli korkak, “başıma bir şey gelir mi” diyerek endişe içinde, yapmacık nezaket içinde, hastanın her istediğini yerine getirerek, hasta memnuniyetini dolaylı olarak sağlayan bir sistem başka nasıl tesis edilebilir. Hasta getirmediği yakınının ilacını mı yazdırmak istiyor, ya yazacaksın ve hasta sen yazdın diye artık hiç yakınını hastaneye getirme ihtiyacı hissetmeyecek, aile hekimine veya ilgili bölüme randevu alma zahmetinde bulunmayacak ve ilaç yazdırmak için acil servise gelmeyi adet edinecek, sen de suç olduğunu bildiğin halde adamla uğraşmayı göze almadığın için yazacaksın ve daha sonra tekrar geldiğinde yasal nedenlerden dolayı orada mevcut olmayan hastanın ilacını yazmayı reddeden bir başka hekim arkadaşının tartışmasına, kavga etmesine ve belki de dayak yemesine dolaylı da olsa neden olacaksın… Ya da sen başından yasal olmadığını söyleyerek o ilacı yazmayı reddedeceksin ve hiçbir güvencen olmadığı halde adamla laf dalaşına girişecek, sonunda da darp edileceksin… Bazı yazılı olmayan kurallar vardır. Yetkililer bilmiyor mu böyle nice hasta yakınının acillere gelerek hastalarını getirmeden ilaç yazdırmaya çalıştığını? Biliyor ama ses etmiyor, aslında yaşlıdır, gerçekten gelecek durumda değildir bunlara da inisiyatif kullan yaz istiyor. Bunu sana demiyor ama eskilerin diliyle “hal, kal’den üstündür” düsturu gereğince “haliyle anlattıkları, diliyle anlattıklarının” önüne geçiyor. Suç dahi olsa vatandaş memnun oldu mu sorun yok!

Kısacası vatandaşın kaba kuvvetini senin başında, bilerek ve isteyerek sallandırıyor! Ola ki kendini emniyette hissedersin de hasta olmadığı halde rapor almak isteyene rapor vermezsin! Ola ki acile tahlil yaptırmak için gelen birisine “burası acil servis, sadece acil hasta bakılır, başka hekimin, özel hastanenin istediği tetkikleri yapmak zorunda değilim” dersin, ola ki yüzünde sivilcesi olduğu için gecenin 03:00’ nde acil servise başvuran hastaya “sizi muayene ettim, acil bir durumunuz yok, cildiye bölümüne gidiniz” dersin, ola ki “bizi bir kardiyoloğa sevk et” diyene “Ben acil tıp uzmanıyım, müsaade edin hastayı muayene edip kardiyoloğa gösterip göstermeyeceğime ben karar vereyim” dersin… Ola ki nezle olmuş ve serumsuz iyileşmeyeceğine inanan bir kimseye nezlenin tedavisinde serum takmanın yeri yok dersin…İşte tüm bunların önüne, yetkililer böylece seni güvensiz bir ortamda tutarak geçmiş oluyor. Kavgayı, tartışmayı, dayak yemeyi göze alırsan buyur VAZİFENİ yap, yok göze almıyorsan VATANDAŞ NE İSTİYORSA onu yap…Ama yasal ama değil!
Bu sorun aslında tüm sağlık çalışanlarının sorunu olmakla birlikte, bir sağlık bakanlığı yetkilisinin ağzından tv’ de duyduğum kadarıyla tüm sağlıkta şiddet olaylarının %70 küsürü acil servislerde gerçekleştiğinden, bu konuda en çok müzdarip olanlar büyük şehirlerdeki acil servis çalışanları oluyor.

Peki vatandaş niçin şiddet uyguluyor? Bu konu başlı başına bir araştırma konusudur. Ancak bir kaç cümle ile kendi fikrimi söyleyeyim:

  1. Vatandaşın çoğu acil durumlarda veya kızgınlık anında sinirlerini kontrol etmesi gerektiği konusunda bir eğitim almamış. 
  2. Vatandaş sitemini, kızgınlığını ifade edecek derecede kelimeleri kullanamıyor. Yani kendisini ve duygularını ifade edemiyor. Bunun da kabacı 3 sebebi olabilir: a) Hastanın duygularını, derdini ifade edecek kapasitede bilgisinin olmaması, b) Kalabalık, zaman kısıtlılığı, hasta yoğunluğu ve doktor ile konuşacağı sürenin yetersizliği, yani derdini ifade edebilecek olan kimsenin buna imkan bulamaması, c) Derdini ifade edebiliyor, uygun zaman ve mekanda dertlerini ve sitemini de iletiyor ancak muhatabın, yani sağlık çalışanının iletişime kapalı olup vatandaşı dinlememesi. 
  3. Toplumda bencilliğin yaygın olması, toleransın olmaması
  4. Vatandaşın sağlık sisteminin kapasitesi üzerinde hizmet bekliyor olması
  5. Vatandaşın acil servislerin vazifesi olmayan işleri yine acil servisten bekliyor olması
  6. Şiddet uygulayan kimsenin bu işin sonunda başına ciddi bir durum gelmeyeceğini, ağır bir ceza almayacağını biliyor olması
  7. Vatandaşın fiziksel şiddeti bir nebze şiddet kabul etse de, iğnelemeden hakarete varan derecede kullanılan sözcüklerle de şiddet uyguladığının farkında olmaması
  8. Vatandaşın memurun vazifesini yapmasını beklemekten daha fazla olarak çalışanlara “eşşek gibi yapacaklar” gözüyle bakması
  9. Gerçekten sağlık sisteminin hatası olması durumunda, bu hatadan ötürü hemen o çalışanın cezalandırılması, en ağır şekilde bunun bedelini ödemesi konusunda kızgınlığın ve kinin verdiği intikam hissini bastıracak bir mekanizmanın olmayışı. “Haksız da olsa bunlar birbirini korur, ceza almaz, soruşturmaya izin verilmez” gibi inanışların olması. Bu sağlık sisteminin özel sorunu değil tüm ülkemizin bir sorunu olup, yapanın yanında kar kaldığını, ceza almadığını bilip kendi adaletini uygulama hissinin doğmasıdır. The Godfather filminin daha ilk sahnesinde, kızı bir kaç kişinin saldırısına uğramış cenaze levazamatçısı adam Don Corleone’den “mahkeme o gençleri serbest bıraktı, kızım ise hastanede çenesi telle bağlı yatıyor, senden adalet istiyorum” demesi gibi…Makul ve dürüst bir kimse dahi meşru şikayet yollarından insan vicdanına sığmayacak kararlar çıktığını gördüğünde, kendi adaletini kendi sağlama peşine düşebiliyor. Bu konu genel adalet sisteminin bir zaafı olup konu üzerinde daha fazla durmak şu aşamada gereksizdir.

    Dr.Ensar DURMUŞ

    Kaynak: http://turkiyesagliksistemi.blogspot.com.tr/2017/03/acil-saglk-sistemi-sorunlar-1-guvenlik.html

Yorum bırakın