100 Yaşın Üzerinde Yaşayanlar Kulübü -Bazen Unutmak İyidir

Bazen Unutmak İyidir.

Gidebildiğim en eski hatıraya gitmiştim, Liva’yla ilgili. Belki biraz sıkılacağını düşünmüştüm Mina’nın ama aksine, eğlenceli bulmuştu. Altı yaşındaki, birinci sınıf anılarıma inmiştim. Öğretmenimiz Lucy hanım, herkesin yanındakiyle tanışmasını istemeseydi belki bende onu tanımayacaktım. Abartılı oldu sanırım, daha sonra tanıyacaktım desem daha doğru olur. Eski okullar daha eğlenceliydi, yeniden o günleri görünce değerini daha iyi anlıyorum şimdi. Liseye kadar beraber okumuştuk ama babamın işi dolayısıyla biz o mahalleden taşınmıştık hatta o şehirden demeliyim. Bir süre internetten yazışmıştık. Şimdi yazdığım bazı mesajlar görünüyordu ekranda. Tabi hepsi değil, en etkilendiklerim.

“İnanmıyorum Kutay. Cidden çok romantikmişsin. Bu mesajları senin yazdığına inanamıyorum. Seni tatlı bunak.”

Mina’nın etkilendiğini görebiliyordum. Hangi kız etkilenmezdi ki yazdıklarımdan? Biraz ‘övündüm’ sanırım. Daha sonra, attığım mesajlara cevap alamamaya başlamıştım. Yaşadığım hayal kırıklığını görebiliyordum ama hissetmiyordum – iyiki devre dışı bırakmıştık, duyguları-. Mina dahi halime üzülüp, Liva’ya çıkışmıştı. Bir süre bende yazmamıştım. Zaten üniversiteye başlayınca, iyice irtibatı kesmiştik. Daha ilginciyse, yeniden aynı okula başlamıştık. Boğaziçi’nin enfes kurabiyelerini unutmak mı? Hayır tabiki! Duyguları tekrar açınca, lezzeti Mina’yla da paylaşmıştım.

“Çok lezzetli ya! Bir ömür bundan yiyebilirim, ben!” Evet, bizde öyle düşünüyorduk ama kalmadı tabiki o kurabiyeler. Her neyse, yeniden duygularımı ‘off’ durumuna getirip, devam ediyorduk. Tesadüfen karşılaşmıştım Liva’yla, bilmiyordum onunda orada olduğunu. Acı bir karşılaşmaydı – şu anda hissetmesem de, hatırlayabiliyordum-. Yanında, yeni erkek arkadaşıyla gezerken karşılaşmıştık. Her ne kadar başımla selamlayıp yanlarından geçmiş olsam da…

“Niye durdurdun, Kutay? Devam etsene!”

“İstemeden yaptım herhalde.” O anları atlamıştım hızlı bir şekilde. Evliliğime gelmiştim. Çünkü onuda çağırmıştım düğünüme. Ona karşı bir şeyler hissetmiyordum artık. Onunda, bana karşı öyle olduğunu düşünüyordum. Aralarda bazı karşılaşmalarımız olsa da bir şekilde yaşayıp gitmiştik.

“Sanırım sen evlendikten sonra pek görüşmediniz, Kutay.”

“Aynen öyle, Mina. Evlendikten sonra pek görüşmedik.”

Biraz daha düşünmeye zorlayınca, yeni görüntüler gelmişti ekrana. Evet eşimin vefatında karşılaşmıştık tekrar yıllar sonra. Görebiliyordum onu. Şimdiki haline yakın görüntüsü. Zaten eşim gibi o yıl vefat eden çok kişi olmuştu. O yıldan beri çok az sayıda insan terk-i diyar etti.

“Ya bir şey diyeceğim, Kutay. Ben hala neden aranızın bozulduğunu anlayamadım. Eşinin vefatının ardından da pek görüşmemişsiniz. Bence atladığın bazı yerler oldu. İyi düşün bakalım. Bu izlediklerimizde, öyle ara bozacak pek bir şey yok. Hem Liva hiç evlenmemiş yani. Bence seni beklemiş olabilir.”

Herhalde bazı yerler kopuk olacak. Her ne kadar bunu yüksek sesle ona söylemesem de, unuttuğum yerler vardı elbette. Bazen unutmak iyidir. Her şeyi hatırlayıp da ne yapacağız?

“Bunlar işte, Mina. Bir şekilde küsmüşüz. Ya da bu şey, munkıtiyn, bozuk işte.”

“Tamam ya, hemen sinirlenme! Şaka yaptık. Bana göre ağır değildi yaşadıklarınız ama senin hislerini göz ardı edemeyiz tabii ki. Neyse ben masama döneyim. Limonata için teşekkürler.”

“Afiyet olsun, efendim. Tekrar bekleriz.”

Umarım merakı pörsümüştür.

Yorum bırakın