Milletvekilinin Hazırladığı Yasa Teklifine Sağlık Camiasından Büyük Tepki!

Bu içerikte kapsamlı bir şekilde konuya dair haberleri eleştirileri ve hukuk açısından tasarının değerlendirmesini okuyacaksınız.

Halk Sağlığı Uzmanı ve MHP Kahramanmaraş Milletvekili Dr. Sefer Aycan’ın hazırladığı yasa teklifine sağlık camiasından büyük tepki geldi. Türk Tabipleri Birliği ve Hekim Hakları Platformu başta olmak üzere, köşe yazarları, hekimler bu tasarıya tepkilerini ve eleştirilerini dile getirdi.

Öncelikle sosyal medyaya bakacak olursak;

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, son yirmi yılda üçüncü kez gündeme getirilen “Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanun Teklifi” ile ilgili açıklama yaptı. Halk Sağlığı Uzmanı ve MHP Kahramanmaraş Milletvekili Dr. Sefer Aycan’ın verdiği teklifinin sağlık çalışanlarının cezalandırılmasını hedeflediği belirtilen açıklamada, kanun teklifinde hasta ve sağlık çalışanlarının değil, sigortacıların lehine düzenlemeler önerildiği belirtildi.

Dikkat çeken başlıklardan birtanesi ise icaba gelmeyen sağlık personelinin durumu oldu. İcapcı olarak çağrıldığı halde davete icabet etmeyen sağlık persneline 1 yıldan iki yıla kadar hapis istenirken, 50 bin liradan yüzbin liraya kadar’da para cezası öngörülüyor.

Yaklaşık 20 sayfadan oluşan Kanun Taslağını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunan Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Sefer Aycan’ın verdiği kanun teklifin öne çıkanlar; Hastanın dosyasını iyi hazırlamadın, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis, 50 bin liradan 100 bin lira para cezası!

MHP Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan

Hastaya bir malzeme lazım oldu, hastanede yok, kalmamış, hasta yakınına “Şu malzeme lazım” dedin, “Hocam nerde var?” diye sordu, “Yolun karşısında şurada var” dedinse Milletvekili Sefer Aycan’ın “Doktor firmadan çıkar sağladı” tanımlamasıyla karşılaşacak ve 1 yıldan üç yıla hapis, üstüne 5 bin liradan 10 bin liraya kadar ağır para cezası!

Hastaya “şu hastaneye git bir film çek”, “şu eczaneden şu ilacı al” “Şu konuda en iyi doktor şu” diye tavsiye verdinse “bütün bunlar hep çıkar sağlamak için!” kastıyla verilen taslağa göre 1 yıldan 3 yıla kadar hapis, 5 bin liradan 10 bin liraya varan ağır para cezası!

Bir hasta için arandın, telefonun çekmediği bir noktadaydın, banyodaydın, oğlun kaza geçirmişti cevap veremedin, sana ulaşamadılar! Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Sefer Aycan’ın kanun teklifine göre 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla karşılaşabilirsin. Yetmedi dışarıda kalanlar 50 bin ile 100 bin lira para cezanı ödemeye çalışacaklar!


“SAĞLIK ÇALIŞANLARI CEZALANDIRILMAK İSTENİYOR”

TTB, açıklamasında teklifi eleştirilerek “Gerekçesinden maddelerine kadar, teklifin bütünündeki yaklaşım sağlık hizmetlerinde hastanın zarar görmesini önlemekten daha çok, ortaya çıkan zararın tazmini ve sağlık çalışanlarının cezalandırılması üzerinedir. Bu yönüyle, yasa teklifinin sağlık hizmetlerinin niteliğinin artırılmasına veya sağlık hizmetinin gereği gibi sunulmamasından kaynaklanan zararların azaltılmasına bir katkı sağlamayacağı görülmektedir” denildi.

“SİGORTACILAR LEHİNE DÜZENLEMELER ÖNERİLİYOR”

Hastaların veya sağlık çalışanlarının değil, sigortacıların ön plana çıkarıldığı savunulan açıklamada “Teklif’te, zorunlu olarak mesleki sorumluluk sigortası yaptırması gereken meslek gruplarının sayısı artırılmakta, sigortanın ödediği tazminatı belli şartlarda sigortalılardan alabilmesi düzenlenmekte; hastaların veya sağlık çalışanlarının değil sigortacıların lehine düzenlemeler önerilmektedir” ifadelerine yer verildi.

“HAPİS CEZALARI ÖNGÜRÜLÜYOR”

Sağlık hizmetlerinden doğan zararların, sağlık mesleği mensuplarının çalışma koşullarına hiç bakılmaksızın değerlendirileceğini belirten TTB Merkez Komitesi, bunun da teklifin bakış açısını gösterdiği belirtildi. Açıklamada, şu ifadeler kullanıldı; ”En küçük olaylarda dahi hapis cezaları öngörülen bu teklifte; tıp eğitimi olmayan hatta kimi zaman herhangi bir eğitimi dahi olmayan kişilerin, sağlık hizmetlerinde doğrudan ya da dolaylı olarak yer almaları, bir takım ürünlere sağlıkla ilgili özellikler atfederek toplumun sağlık talebini istismar etmelerinin hiç yer almamış olması da Teklif’in bakış açısını göstermesi bakımından önemlidir”

“YASA ÖNYARGISIZ VE ORTAK AKILLA HAZIRLANMALI”

TTB, Sağlık hizmetlerinden doğan zararların ortaya çıkmasına neden olan sebepleri ele alarak bunları ortadan kaldırmaya odaklanan bir yasal düzenlemeye gereksinim bulunduğuna dikkat çekerek, “Böylesine önemli düzenlemeler ancak ortak akılla ve önyargısız bir çalışmayla mümkündür. TTB, her zaman olduğu gibi, sağlık çalışanların çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve hastaların daha nitelikli ve erişilebilir sağlık hizmeti ihtiyacının karşılanması için yapılacak düzenlemelere katkı sunmaya hazırdır” açıklamasını yaptı. HABER


Malpraktis yasa tasarısı hekimlere ceza mı ödül mü?

Yeniden Isıtılan Teklif; Malpraktis Kanunu

Türk Tabipleri Birliği ise bu kanun teklifini “ Yeniden Isıtılan Teklif: Malpraktis Kanunu” diye niteledi.

TTB yaptığı değerlendirmesinde, teklifin;

♦ Bütünündeki yaklaşımın hastanın zarar görmesini önlemekten uzak olduğunu,

♦ Daha çok, ortaya çıkan zararın tazmini ve sağlık çalışanlarının cezalandırılmasını düzenlediğini,

♦ Bu yönüyle, yasa teklifinin sağlık hizmetlerinin niteliğinin artırılmasına veya sağlık hizmetinin gereği gibi sunulmamasından kaynaklanan zararların azaltılmasına bir katkı sağlamayacağını,

♦ Teklifte zorunlu olarak mesleki sorumluluk sigortası yaptırması gereken meslek gruplarının sayısı artırılmakta olduğunu ve teklifin hastaların veya sağlık çalışanlarının değil sigortacıların lehine düzenlemeler içerdiğini ifade etti.

TTB ayrıca;

♦ “Hiçbir özerkliği bulunmayan ve bütünüyle Sağlık Bakanlığı tarafından kontrol edilen kurullar oluşturularak, bu kurullara mesleki uygulamaların kusurlu olup olmadığına ve meslek mensuplarının kusuru olup olmadığına ilişkin karar verme yetkisi tanınmaktadır. Sağlık hizmet organizasyonunu ve denetimini yapan Bakanlığın, kendisinin de sorumluluğu olabilecek olgularda kusur değerlendirmesi yapması, sistemden kaynaklanan kusurların gizlenmesine neden olabileceğinden sağlık meslek mensupları için büyük tehlikedir “ diyerek yasa teklifi ile getirilen “Tıbbi Kötü Uygulama İzleme ve Uzlaştırma Kurullarına” da dikkati çekiyor..

Sağlık sınıfına alındık, fakat cezalar bölümüne…

İstanbul Veteriner Hekimler Odası da web sayfalarında yaptıkları farklı açıklama ile:

♦ “Son dönemde ilk defa sağlık sınıfını kapsayan bir kanun teklifinde Veteriner hekimler yer aldı! Ama nasıl? Tıbbi hizmetlerin kötü uygulanmasından doğan sorumlulukları paylaştırmada, özü itibarıyla cezalandırmada…

♦ Söz konusu taslağın sadece kapsam kısmında tek bir kez olmak üzere “veteriner hekim” sıfatı geçiyor, kalan tüm metinde ise konu sadece beşeri hekim ve insan hastalar üzerinden tartışılıyor. Yine de cezai yaptırımlar her zaman olduğu gibi veteriner hekimleri de kapsıyor!

♦ Bizi sağlık çalışanı sınıfına alarak “onore” etmişler ama buna sevinsek mi, üzülsek mi bilemedik! Belli ki tasarı sigorta firmalarının uzun zamandır yürüttükleri çalışmanın meyvesi olarak ortaya çıkmış.” Diyerek değerlendirme de bulundular…

Görünen o ki; Malpraktis Yasa taslağından hekimlerin sivil toplum kuruluşları da memnun değil…

Yasa teklifinde, sağlık meslek mensuplarının çalışma koşullarına bakılmaksızın kusur araştırmasına gidilmesine rağmen tıp eğitimi olmayan kişilerin, bir takım ürünlere sağlıkla ilgili özellikler atfederek toplumun sağlık talebini istismar etmelerine hiç yer verilmemiş olması da teklifin ilginç bir boşluk tarafı…

Malpraktis Yasasına ihtiyaç var mı?

Hekimlere göre var, hukukçulara göre ise yok.

Hekimler; Ceza Kanununa göre değil yaptıkları işin özüne uygun bir yasa ile yargılanmak istiyor.

Mevcut yasalarda hekimler; ‘taksirle adam yaralamaya/öldürmeye” sebep vermekten yargılanıyor.  

Oysa hekimler kimseyi yaralamak, öldürmek için değil iyileştirmek için çaba harcıyor.

Komplikasyonlar, sağlığın doğal akışında yer alır. Mevcut durumda adil yargılama; Bilirkişi ve Adli Tıp Raporları ile çözümlenmeye çalışılsa da bu durumun tam anlamıyla randıman vermediği de bir gerçek..

Ve bu hususu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de doğruluyor.

AİHM kararında; Türk Hukukunda Adli Tıp Kararları Hakkında “Hak İhlali” var diyor..

♦ Evet, Malpraktis Yasasına ihtiyaç var elbette ama tek başına yeterli olacak mı diye de bakmak lazım…

Zorunlu Mesleki Sorumluluk Sigortası, hasta haklarının tek başına güvencesi olabilir mi?..

Mevcut durumda hasta zararları “Hekimlerin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası” ile karşılanmakta..

Bu sigorta; ülkemizde hasta haklarının güvencesi olarak görülmektedir…

Hekimin mesleki sorumluluk sigortası ile sağlık zararlarına çözüm aramak işin özüne uygun değildir.

Sağlık alt yapısının mevcut durumuna göre, bir sağlık çalışanı olan hekimin kusurlu davranışlarının öne çekildiği bir sigorta uygulaması hakkaniyetli olmamaktadır. Çünkü:

♦ Hekim, bireyin sağlık hakkının tek yöneticisi ve tek sorumlusu değildir,

♦ Hekim, sağlık hizmetinin bir parçası olarak devletin gözetim ve denetimi altındadır,

♦ Ayrıca uygulama da hekimin kusura dayalı sorumluluğunun kanıtlanmasında ortaya çıkan güçlükler dolayısıyla asıl kusur yerine hekimin aydınlatma yükümüne odaklanılması sonucunu doğurmaktadır. Yani esas yerine usul üstünden yürütülen bir süreç gibi…

Tazminat ödemelerinde ilke kusursuz sorumluluk olmalı… Sonrasında kusur sahibine rücu edilmeli…

Zararlar, sağlık hizmet sunumunun bir parçasıdır. Çünkü tıp sadece bilim değil, bir sanattır.

Amerika’da yapılan tartışmalar; hekimlerin kusurlu sorumluluk sistemi sürdükçe sorunların çözüme ulaşamayacağı tespitine dayanmıştır.”

Hasta zararlarını karşılamak için “Hastalık Sigortası” olmalı…

Hasta odaklı sağlık sisteminde 3 ayrı sağlık sigortası birlikte olmalı…

1. Tıbbi kötü uygulamaları için hekimler; “Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası” ile yasal tazminatlara karşı korunmalı,

2. “Hastalık risklerine” karşı kamu ve/veya özel sağlık sigortaları ile bireyler hastalık halleri için korunmalıdır.

İlk ikisi bizim ülkemizde yürürlüktedir.

3. “Hastalık Sigortası “ ile bahsetmeye çalıştığımız ise “tedavi risklerine” karşı korumadır. Dünya ülkeleri; “tedavi önlemleri ve müdahaleler sonucunda sigortalının bedeninde ortaya çıkan zararlarda” kusur ya da komplikasyondan kaynaklı olup olmadığına bakılmaksızın ödenmesini sağlayan “Hastalık Sigortası Poliçesi” üzerine çalışıyor.  Amaç hastanın ileri sürmediği ya da kanıtlayamayacağı için hekimin sorumluluğuna gidilemediği durumlarda bile ‘hasta sigortası’ ile hasta zararlarının ivedilikle karşılanmasıdır. Böylece hastaya özen daha sağlam temellere oturtulmalıdır.

Sonuç olarak;

♦ Öncelikle her ne olursa olsun meclise verilen yasa teklifi eleştirilse de, geçmiş iki sefer gibi kadük kalmamalıdır… Görüşmeler esnasında eksiklikleri giderilebilir.

♦ Malpraktis Yasası; haklı eleştirileri olanların, konuya taraf sivil toplum örgütlerinin, konu hakkında görüşü bulunanların geniş katılımıyla müzakere edilerek hasta da zarar oluşmasına neden olan sebepleri ortadan kaldıracak biçimde düzenlenmelidir.

Ayrıca Malpraktis Yasası da tek başına hasta ile hekim arasındaki uçurumun derinleşmesini önlemeyecektir. Oysa öncelikli amacımız hasta ile hekimi yakınlaştırmak ve aralarında güven problemi oluşturmamasını sağlamak olmalıdır..

♦ Tıp her zaman gelişimine devam eder ama eksik mevzuatlar sağlık hizmetlerinin çeşitlenmesine ve derinleşmesine engel olur.

♦ Bu gerçekten hareketle; “Hastalık Sigortası”  çalışmalarına odaklanılması, hasta odaklıyız demenin ilk koşulu olacaktır…

Yoksa ülkemiz tıbbı daha defansif hale gelebilir, ülkemizden hekim bazında beyin göçü olabilir, ülkemiz tıp alanında geri kalabilir…

Biz kanaatimizi paylaştık, kanaatler çoğaldıkça bereketli sonuçlar doğurabilir düşüncesiyle…

Saygılarımla… – KÖŞE YAZISI

Dr. Feza Şen
0 532 277 88 27


İstanbul Tabip Odası seçimlerine hazırlanan Hekim Hakları Platformu, ‘Malpraktis’ olarak bilinen ‘Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk’ hakkında hazırlanan kanun teklifine dair görüşünü açıkladı.

Prof. Dr. Adem Akçakaya başkanlığındaki platformun açıklaması şöyle:

“ACELEYE GELMESİN”

“Hekimliği ve hekimleri yakından ilgilendiren son derece hassas ve önemli bir konu hakkında yeterince hazırlık yapılmadan, konunun taraflarından görüş alınmadan ve etraflı bir çalışma yapılmadan söz konusu kanun teklifinin sunulduğu kanaatindeyiz. Hekimliğin ve hekimlerin lehine olan düzenlemelere, saha gerçeklerini ve hekimlerin hissiyatlarını bilen bir platform olarak her türlü katkıyı verme ve bu nevi çalışmaların içerisinde yer alma noktasında ön yargısız olarak hep var olduk ve bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Daha öncede bu tasarıya benzer çalışmalar yapılmış ve tasarılar hazırlanmıştı. Fakat bu güne kadar bu çalışmalar ne yazık ki hep kadük kaldı. Bu tür önemli ve spesifik hususların konsensusla, konunun tüm detaylarını inceleyerek, konunun taraflarının da görüşü alınarak, siyaset üstü bir yaklaşımla hazırlanması gerektiğini ve bu kapsamda her türlü çalışmaya destek olacağımızı bildirmek isteriz.”

“ORTAK AKLIN ÜRÜNÜ OLMALI”

1- Tabip Odaları, Meslek örgütleri, saha uygulamalarına hakim hukukçular, hukuk fakültelerinin tıp ile alakalı ceza-idare-tazminat hukuku alanından hocaların da hazır olacağı, ortak akıl ve çok paydaşlı yapılacak bir çalışmanın çok daha faydalı olacağını,

2- Tasarının eksik ve hatalı kısımlarının da bu suretle ikmal ve tasnif edilebileceğini,

3- Her ne kadar çalışmadan tüm sağlık meslek mensuplarına havi bir çalışma niyeti sezilse de çalışmanın dar bir çerçevede yalnızca hekim özelinde ve daha ziyade müeyyide maddeleri içermekte ve ayrıca kullanılan dil de rahatsız edici üsluptadır. Bu sebeple müspet bir dil ve yaklaşımla tekrar kaleme alınması gerektiğini,

4- Tanımlar kısmında davalarda bolca kullanılan bazı kavramların eksik kalmış olduğu ve tamamlanması gerektiğini,

5- Meri mevzuat ile çakışmalar olduğu, bir kısmının tekrar, bir kısmının aynı bir kısmının da daha farklı kaleme alındığı, bu durumda uygulamada karışıklık doğabileceğini,

6- Online muayenelerin Covid-19 salgınında yaygın uygulama alanı bulmasına rağmen dile getirilmediğini,

7- Uygulamada yaygın olan aydınlatılmış onam yerine kullanılan “bilgilendirilerek izin alma” ibaresinin kafa karışıklığı yaratacağını,

8- Vekil hekim kavramının uygulamada kullanılmayan bir kavram olması hasebiyle gereksiz kavram kargaşasına sebebiyet vereceğini, ve bu tanımlanmamış kelimenin kargaşa çıkaracağını,

9- Vekil hekime hastayı yazılı teslim etmenin pratik karşılığının olamayacağını, 

“BÜTÜN SORUMLULUK HEKİME YÜKLENEMEZ”

10- Malpraktisten, öncelikle çalışılan kurum ve kuruluşun sorumlu olması hali düzenlenmiş olmakla beraber devam eden maddelerde müşterek ve müteselsil sorumluluktan bahsedilmiş olmasının tenakuz teşkil ettiğini,

11- Hekimle birlikte çalışan sağlık personelinin sorumluluğunun hekime yüklenilemeyeceğini,

12- Tasarının oldukça fazla sayıda ceza maddelerine yer vermesi sebebiyle olumsuz bir tasarı olduğunu değerlendiriyoruz. Oysa Türk Ceza Kanunu tasarıda atıf yapılan birçok düzenlemeye zaten haizdir. Yeni bir suç tanımlanacak ise tipiklik önemli olduğundan yeniden kaleme alınması gerektiğini,

13- “Ağır para cezası” , cezalar bölümde yer almış ve hapis cezası ile aynı maddede yer almaktadır ancak itiraz için kabahatler kanununa atıf yapılmaktadır, oysa meri hukuk sistemimizde “idari para cezası” ve “ adli para cezası” farklı mantıkla düzenlenmektedir. Terminoloji hukuk sistematiğine uygun olmalıdır. İdari para cezası ile hapis cezasının aynı maddede yer almasının hukuk sistematiğimize uygun olmaması bir tarafa uygulamada da karışıklığa yol açacağını,

14- Ceza kısmında “hasta haklarına uymama” şeklinde bir suç tanımlanmış ancak hasta haklarının nelerden ibaret olduğu ve ne şekilde uyulmayacağı tanımlanmadığından “kanunilik” ilkesine aykırı olduğunu,

15- “Uzlaştırma üst kurulu” kurularak görevleri tanımlanmıştır. Kurul, tüm meslekler açısından malpraktis iddialarını inceleyecektir. Ancak Kurulun oluşumunda diğer meslek temsilcilerine yer verilmemiştir. En azından tıbbi uygulamayı yapan meslek mensubuyla aynı meslek ve akademik unvana sahip bir üye bulundurulacağının yazılmasının gerekli olduğu,

16- Üst uzlaştırma kurulu daha önce KHK ile konulmuş ancak çalışmadığı için kapatılmış idi. Bu nedenle kurulun sulh sağlaması ile ilgili fikre katılmakla beraber sisteminin iyi kurgulanması gerektiği,

17- Sigortayla ilgili maddeler de saha pratiğine uygun olarak yeniden kaleme alınmalıdır. Hekim mesleki mesuliyet sigortası (talep esaslı sigorta) çok sorunlu bir poliçe modelidir. Örneğin mesleki faaliyetin bırakılması sonrası sadece 2 yıl koruma sağladığı, üstelik bu korumanın son yıla ilişkin olduğu, geriye doğru ve ileriye doğru 10 yıllık koruma sağlamadan emekli olmanın risk oluşturacağı hususunun gözden kaçırıldığı.

18- Tıbbi hizmetlere ticari yön verilmesi başlıklı kısımda ticari tanıtımlara engel olacak genişlikte yer verilmemiştir. Uygulamada sosyal medya hesaplarında hastaların mahrem yerleri kapatılmadan ve kimliği gizlenmeden dahi yapılan ameliyatlar ile ilgili görseller paylaşılmaktadır. Bu düzenlemenin bu gibi etik dışı uygulamalara engel olma kabiliyetine haiz olmadığı,

19- Hangi maddelerin yönetmelikle detaylandırılacağı belirtilmemiş, sadece bir yönetmelik maddesi konulmuştur. Bu durumun da kanunilik ilkesine aykırılık teşkil edeceği kanaat ve düşüncesindeyiz.
HABER


Malpraktis Yasa Teklifi Neler Getiriyor ve Eleştirilerimiz

lkemizde, özellikle 2010 yılından bu yana artan malpraktis davaları sebebiyle, sağlık çalışanları hastaları potansiyel birer davacı olarak görme noktasına gelmiştir. Aşağıda eleştirisi yapılan Malpraktis yasa teklifi ile standart sağlık hizmeti koşullarının yaratılıp yaratılamayacağı, sağlık çalışanlarının sayısının dünya standartlarına çıkarılıp çıkarılamayacağı, hekimin bakacağı hasta sayısının standart bir seviyeye düşürülüp düşürülemeyeceği konuları Tabip Odalarının katılımı ile tartışılması ve cevap aranması gereken sorulardır. Malpraktis Yasa Teklifi iş bu sorunlara çözüm olamıyorsa, sağlık kurum ve kuruluşlarının organizasyon eksikliği sebebiyle ödenen tazminatlar hekimlere rücu edilmeye devam mı edecek gibi soru ve sorunlara yasa teklifi içerisinde yanıt arayacağız.

Özellikle hekimler kendilerini ve dolayısı ile ailelerini malpraktis davalarından korumak için fazladan tedbirler almak durumunda kalmaktadırlar. Öyle ki hekimlerin uzmanlık derneklerinin ve Sağlık Bakanlığı’nın kılavuzlarına uygun tıbbi müdahaleleri sebebiyle dahi malpraktis davaları açılabilmekte (down sendromu) ve maalesef mahkeme sürecinde özellikle aydınlatma ve onam konusundaki standartları belirleyen hekimler olması gerekirken hukukçular olabilmektedir. Teklifte aydınlatma ve onam kısmında iş bu belirsizliklerin giderilmesi sağlık çalışanlarını rahatlatacaktır.

Malpraktis yasa teklifi olarak da adlandırabileceğimiz kanun teklifi Malpraktis davalarında sağlık çalışanlarının aleyhine olabilecek maddeleri göz önünde bulundurarak inceledik.

Kanun teklifi Milletvekili Profesör Doktor Sefer Aycan tarafından 21 Temmuz 2020’de Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanun Teklifi adı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulmuş olup henüz kabul edilmemiştir.

7.maddenin 2.fıkrasında ‘Tıbbi hizmet verilen yerlerde her hastaya muayene protokolünün uygulanabileceği kadar süre ayrılabilmesi için gerekli tedbirler alınır.’ denilmektedir.

Eleştiri : Protokolün uygulanabilmesi için gerekli olan azami ve asgari sürelere uyulması koşulları sağlık kurumlarınca oluşturulamazsa ne olacak? Bu süreleri kim belirleyecek? Olumsuz sonuçlarından sağlık çalışanları da etkilenmeyecek mi? Sağlık Bakanlığı’nın ödeyeceği tazminatlar hekimlere rücu edilmeyecek mi? Bu maddeye “koşulların hazırlanmaması sebebiyle sağlık kurumlarının ödeyeceği tazminatlar, sağlık çalışanlarına rücu edilemez” ibaresinin eklenmesi yerinde olacaktır.

10.maddenin 1.fıkrasının 1.cümlesinde ‘Hasta ile ilgili tıbbi kayıtlar ilgili sağlık personelinin sorumluluğu altındadır.’ denilmiş olup 2.cümlesinde ise ‘Sağlık personeli, tıbbi hizmeti bir sağlık kurum ve kuruluşundan veriyorsa bu kayıtların muhafaza sorumluluğu hizmeti verdiği sağlık kurum ve kuruluşuna aittir.’ denilmektedir.

Eleştiri : Sağlık Kurum ve Kuruluşlarında hasta ile ilgili tıbbi kayıtların alınması, işlenmesi sorumluluğu sağlık personelinde olmakla birlikte muhafaza sorumluluğunun sağlık kurum ve kuruluşlarındadır. Ancak maddenin tamamlanması için “hasta kayıtlarının iyi muhafaza edilmemesinden kaynaklanan tazminatlardan sağlık çalışanları sorumlu tutulamaz” şeklinde bir eklemeye ihtiyaç vardır. Zira malpraktis davalarında ispat yükü ebe/hemşire/hekim ve hastanededir. Dolayısıyla iyi muhafaza edilmeyen hasta kayıtları sebebiyle hekimler yaptıkları tıbbi müdahalelerin standartlara uygunluğunu ispat edememekte ve tazminat sorumlulukları doğmaktadır. Hekimlerin çalışma hayatları süresince birçok kurum ve kuruluşta çalıştıkları göz önünde bulundurulduğunda, binlerce hasta kaydının muhafazasındaki eksiklik sebebiyle ödenen tazminatlardan sorumlu tutulmaları hakkaniyetten uzaktır.

Aynı maddenin 4.fıkrasında Sağlık personeli ile hasta arasındaki mesleki ilişkiden doğan bilgiler gizlidir. Hastanın yazılı izni dışında, tıbbi hizmetlerin verilmesi sırasında öğrenilen sırlar ile hastanın kimliği, tıbbi amaçlı olsun veya olmasın toplantı ve yayınlarda açıklanamaz. Hasta ile ilgili tıbbi kayıtlar, test sonuçları, hatırlanan konuşmalar, olaylar ve tedavisi ile ilgili bütün bilgi ve belgeler hastanın yazılı izni olmadan açığa vurulamaz. Adli vakalar ve bildirimi zorunlu hastalıkların yetkili makamlara bildirilmesi gizliliğin ihlali sayılmaz.’ denilmiştir.

Eleştiri: Fakat Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 19.maddesine baktığımız zaman bilgi verilmesi caiz olmayan hallerin sayılmış olduğunu görüyoruz. ‘Hastanın manevi yapısı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimalinin bulunması ve hastalığın seyrinin ve sonucunun vahim görülmesi hallerinde, teşhisin saklanması caizdirHastaya veya yakınlarına, hastanın sağlık durumu hakkında bilgi verilip verilmemesi, yukarıdaki fıkrada belirtilen şartlar çerçevesinde tabibinin takdirine bağlıdır. Tedavisi olmayan bir teşhis, ancak bir tabip tarafından ve tam bir ihtiyat içinde hastaya hissettirilebilir veya bildirilebilir. Hastanın aksi yönde bir talebinin bulunmaması veya açıklanacağı şahsın önceden belirlenmemesi halinde, böyle bir teşhis ailesine bildirilir.’ Teklifteki bu madde yönetmelikteki maddenin etkisini normlar hiyerarşisi gereği ortadan kaldıracaktır.

15.maddenin 1.fıkrasında ‘Her türlü tıbbi hizmet ve müdahale, hastanın bilgilendirilmesi ve izninin alınması şartıyla yapılabilir. Bilgilendirerek izin alma, yazılı veya sözlü olabilir.’ denilmektedir.

Eleştiri : Her ne kadar aydınlatmanın sözlü olabileceğini düşünüyor olsak da aydınlatma ve onam konusunda standart uygulamanın hekimler ile mahkemeler tarafından farklı algılandığı ve mahkemelerin ‘’aydınlattığına dair belgenin sunulması’’ gibi ara kararlar verdiği görülmektedir. Yine belirsizliklerden hekimleri korumak için maddeye “yazılı izin alınacak haller ve onam belgeleri ilgili sağlık kurum ve kuruluşu tarafından hazırlanır ve denetlenir” ibaresinin eklenmesi faydalı olacaktır.

Yine 15.maddenin 5.fıkrasında ‘Sağlık personeli, kanuni temsilcisinin veya yakınının izin vermemesinin hastanın sağlığı açısından olumsuz neticeler doğurabileceği kanaatinde ve bu durum hastanın hayatını tehdit ediyorsa, … , başka bir konsültan personelin bulunmadığı acil durumlarda, yapılan bütün tıbbi işlemleri hasta dosyasına kayıt ederek, gerekli gördüğü tıbbi müdahaleyi yapar.’ şeklindedir.

Eleştiri: Bu madde başlı başına Türk Medeni Kanunu ile çatışmaktadır. Türk Medeni Kanunu 346. maddede ‘Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hâkim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır.’ ve 487. maddede ‘Vesayet makamı, görevden alma ve uyarıda bulunmanın yanı sıra,  vesayet altındaki kişinin korunması için gerekli diğer önlemleri de almakla  yükümlüdür.’ denilmektedir.  Düzenlenen kanun maddesi velayet sahipleri ile çocuğun yüksek menfaatinin çatıştığına inanan hekim arasındaki fikir ayrılığında hekimin hiçbir mahkeme ya da savcılık kararı olmaksızın çocuğa velayet sahiplerinin rızası dışında müdahale edebilmesi imkânı yaratmaktadır. Bu durumda da Yine istenmeyen sonuçlardan hekimlerin sorumlu tutulması söz konusu olabilir ki bunu önlemek için “hekimin çocuğun üstün yararı gereği vereceği karar sebebiyle hekime sorumluluk yüklenemez.” ibaresi eklenmelidir.

18.maddenin 3.fıkrasında ‘Kamu kuruluşlarında vekil hekime usulüne uygun tebligat yapılması yeterlidir.’ Denilmiştir.

Eleştiri: Yine tebligatın, nöbet listelerinin imza karşılığı tebliğ edilmesi mi yoksa ilan edilmesi şeklinde mi olacağı net değildir. Bu tür havada kalan düzenlemelerin her zaman hekimler aleyhine sonuçlar doğurduğu unutulmamalıdır. Burada organizasyonun iyi tanımlanması gerekir.

Yine 18.maddenin 6.fıkrasında ‘Herhangi bir şekilde usulüne uygun devir yapılmamasından her iki taraf da sorumludur.’ denilmiştir.

Eleştiri: Usulüne uygun devir nedir? Hangi hallerde devir usulüne uygun olur ve hekim usulüne uygun devir yaptığını nasıl ispatlayabilecektir? Bu tarz düzenlemelerin bürokrasiyi ve hekimlerin kendilerini korumak adına defansif tıbba yönelişini artırmaz mı? Hekimlerin sorumlu tutulması ancak organizasyon sorumluluğuna değinilmemiş olması eksikliktir.

19.maddenin 5.fıkrasında Hekimden ayrılan hasta ile ilgili olarak müdavi hekime sonradan ulaşan her türlü tanı ve tetkik raporlar hastanın adresine tebligatın ispatını mümkün kılacak bir surette yollanır ve asılları hasta dosyasında saklanır.’’ denilmiştir.

Eleştiri:  Bu madde hekimin hastasının tetkiklerinin peşinde koşmasını ve bunları hastaya ispatı mümkün olacak şekilde yollamasını içermekte ki aslen tetkiklerini teslim alma ve hekimine gösterme sorumluluğu hastaya aitken bu sorumluluğu günde onlarca hastaya bakan hekimlere yüklemenin mantığını anlamakta zorlanıyoruz. Hekimlere hasta tetkiklerini takip etme, bunları hastaya gönderme ve gönderdiğini kanıtlama sorumluluğu verilmesinin sonucu hekimlerin malpraktis davalarında savaşacakları bir cephe daha açılacak demektir.

24.maddenin 2.fıkrasında ‘Sağlık kurum ve kuruluşlarında ortaya çıkan tıbbi kötü uygulamalardan birinci derecede sağlık kurum ve kuruluşları sorumludur.’’ denilmekle birlikte;

25.maddenin 2.fıkrasında ‘Sağlık personeli, tıbbi kötü uygulama durumlarında sağlık kurum ve kuruluşları ile müteselsilen sorumludur. ’denilmek suretiyle arka arkaya gelmiş olan iki maddenin birbiri ile çelişmesi durumu ortaya çıkmıştır.

25.maddenin 4.fıkrasında ‘Hekimin hukuki sorumluluğu, yükümlülüklerini yerine getirmesi bakımından kendisine yardımcı olan diğer sağlık personelinin hizmetlerini de kapsar. Hekimin ilgili sağlık personeline kusuru oranında rücu hakkı saklıdır.’ denilmektedir.

Eleştiri: Bu şekilde tüm yardımcı sağlık çalışanlarının sorumluluklarının hekime yüklenmesi ekip çalışması ve Güven İlkesi ile çatışmaktadırve hekimleri 30 yıla varabilen dava süreçlerine mahkûm edecektir. Zira hekim önce idareye açılacak olan davaya müdahil olarak katılacak ve dava 5-10 yıl sürecek, ardından idare hekime rücu edecek ve bu dava da yine 5-10 yıl sürecek, sonunda hekim de yardımcı sağlık personeline rücu edecek, bununla birlikte bir 5-10 yıl daha dava sürecek demektir. Maddeden hekimin ve diğer sağlık çalışanlarının yıllarca sürecek bir dava travmasına mahkûm edilmesinin sebebi anlaşılamamaktadır., Sağlık Kurum ve Kuruluşlularının niçin yardımcı sağlık personeline doğrudan rücu etmedikleri hukuken boşluktadır. Pratikte sağlık hizmetinin farklı meslek grupları ile takım halinde yürütüldüğü ve hizmet organizasyonunun da hastane yönetimi tarafından yapıldığı unutulmakta ve sağlık hizmetinin yürütülmesinden kaynaklı tazminatlar sadece hekimler üzerinden tazmin edilmeye çalışılmaktadır. Tazminat ödemek zorunda kalan hastane idareleri (Sağlık Bakanlığı, Üniversite İdaresi Özel Hastane İdareleri) ödemiş oldukları tazminatın tamamını haksız olarak hekime rücu etmektedirler. Oysa sağlık hizmeti tek başına hekim tarafından yürütülen bir hizmet olmayıp yapısı gereği, tüm sağlık personelinin koşulsuz mesleğinin gerektirdiği standartlara uygun davranacağının kabulünü gerektiren ve içerisinde GÜVEN barındıran büyük bir organizasyondur.”[1] Her sağlık çalışanının bir görev tanımı mevcuttur ve görev tanımları kapsamında sorumlukları bulunur. Zira, sağlık çalışanlarının seçimi ve liyakate uygun seçilip seçilmediğinin sorumluluğu idarelerde olmalıdır. Hekimin üzerine aynı ekipte çalıştığı her sağlık personelinin sorumluluğunu yüklemeye çalışmak hakkaniyete aykırıdır. Yargıtay kararlarında da “………. disiplinler arası bir ekip çalışmasında, herkes diğerlerinin doğru hareket ettiğine güvenmek zorunda olduğundan, grupta çalışanlardan her biri sadece kendi faaliyet tipine ait meslek kurallarına uyulmasından sorumludur” denilmektedir. Ekip olarak yapılan işlerde hizmetin iyi yürümesini sağlayan şey kişilerin ekip arkadaşlarının sorumluluğuna uygun davranacağı inancıdır. Ekip çalışması güven ve liyakat gerektirir ki bu sebeple ödenen tazminatlar rücu edilmemelidir, idareler üzerinde bırakılmalıdır.

25.maddenin 5.fıkrasında ’Hekimin, hastayı tıbbi hizmet için başka bir sağlık personeline veya kurum ve kuruluşuna göndermesi durumunda, gönderdiği sağlık personeli veya kurum veya kuruluşun verebileceği zararlardan sorumluluğu, bunları seçmekte göstereceği özen yükümlülüğü ile sınırlıdır.’’ denilmektedir.

Eleştiri: Bir hekimin hastasını başka bir kurum ve kuruluşa göndermesindeki tek sebep gönderildiği hastanedeki imkân ve yeterliliklerin daha çok olması ve mevcut hastanede bu imkanların yetersiz kalmasıdır. Burada hekime başka bir hastanede meydana gelebilecek zararlardan bir şekilde sorumluluk yüklenilmeye çalışılmasının amacı anlaşılmamaktadır.

34.maddede ‘’Bu Kanun’un 4’üncü maddesinde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde, fiil daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde, üç aydan altı aya kadar hapis ve on bin liradan otuz bin liraya kadar ağır para cezası verilir.’’ denilmektedir. Bahsi geçen bu Kanun’un 4.maddesi ise ‘’Sağlık personelleri, insan hayatına, sağlığına, hastanın kişiliğine, iç hukuktan ve milletlerarası hukuktan doğan haklarına saygı ve mesleklerinin gerektirdiği azami dikkat ve ihtimamı göstermekle yükümlüdür.’’ şeklindedir.

Eleştiri: Bu maddede mevcut olan problem bazı durumlarda aslında hekim her ne kadar istese de mevcut sağlık sistemi ve gün içerisinde hekimin bakmakla mükellef kılındığı hasta sayısı baz alındığında hekimin iç hukuk veyahut daha çok milletlerarası hukuktan doğan hasta haklarına gereken özeni gösterememe durumları sıkça doğmaktadır. (Fakat değinildiği üzere bu durumun sebebi hekimler değil mevcut sağlık sisteminin bütünüdür. Bu durumu değiştirebilecek olan kişiler hekimler değil bizzat kanun koyucular ile yürütme organlarıdır. Bu sebeple böyle bir madde aslında hiçbir suçları olmayan hekimlerin Örneğin günde 100’e yakın hastaya bakan bir hekimin Uluslar arası bir sözleşmede mevcut rakamlarla belirtilen makul süreyi bir hastaya ayırmasının imkan, ihtimali bulunmamaktadır. Buna rağmen sorumlu tutulacak kişiler bu madde uyarınca hekimler olacaktır.

37.maddede ‘’Mücbir sebepler olmadıkça, acil durumlarda hastaya ilk yardım hizmetini vermeyen ve icapçı olarak çağrıldığı halde davete icabet etmeyen veya tıbbi hizmet vermeyen sağlık personeline, fiil daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde bir yıldan iki yıla kadar hapis ve elli bin liradan yüz bin liraya kadar ağır para cezası verilir.’’ denilmektedir.

Eleştiri: Bu madde teklif edilen 7.maddenin 2.fıkrası çelişmektedir. ‘Tıbbi hizmet verilen yerlerde her hastaya muayene protokolünün uygulanabileceği kadar süre ayrılabilmesi için gerekli tedbirler alınır.’ Şeklindeki düzenlemelerle sağlık kurum ve kuruluşlara uygun koşulları yaratma ve hasta sayısına göre sağlık çalışanı bulundurma sorumluluğu getirirken, bu madde ile peşinen yapılamayacağı kabullenilmektedir. Hekimlerin angaryası olarak tanımlanabilecek icap nöbet sisteminin devam edeceği, sistemdeki aksaklıklardan hekimlerin sorumlu tutulacağı anlaşılmaktadır. Yine bu maddede ‘keyfi olarak’ şeklinde bir ayrım yapılmaksızın mücbir sebep harici hastaya ilk yardım hizmeti vermediği veya davete icabet etmediği her koşulda hekimin kendisine hapis cezası ve yanında ağır para cezası verileceği düzenlenmiştir

Kurul oluşturulmasının hekimlere olumsuz etkisi ise Tıbbi Kötü Uygulama müracaatlarını inceleme, karara bağlama ve kusur oranlarının belirlenmesi yetkisinin bu idari Kurullara verilmiş olması sebebiyle karara bağlayan kurum ile kusur oranlarını belirleyen kurumun tek çatı altında birleştirilmesidir.

Sonuç olarak Malpraktis yasa teklifi olarak da adlandırabileceğimiz kanun teklifi sağlık çalışanlarının özellikle hekimlerin beklentisinden çok uzaktadır. Mevcut yasal düzenlemelerde var olan belirsizlikler giderilmemiş ve özellikle hastanelerin organizasyon sorumluluğunun sonuçları hekime yüklenmektedir. Dikkat çekilen noktaların tekrar gözden geçirilmesi ve Türk Tabipler Birliğinin katkısı istenmelidir.

Hekimlerin özgür bir şekilde hastalarına hizmet sunmasının güvencesini de içeren düzenlemelerin yapılması dileğiyle.

HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU

AV. AYŞE ACAR YÜCEL

STJ. AV. ÖZGE MUHTEREM ULUDÜZ

KAYNAK


Milletvekili Aycan gelen tepkiler üzerine kendini şöyle savundu

Yorum bırakın