İçimizdeki nefret..

Nefret, yaşadığımız şu çağda normal hale gelmiş bir eylemdir, halbuki anormaldir. Ama öyle içimize işlemiş ki kötülük, nefret, öfke, kin, kıskançlık; onları barındırdığımızın farkında bile değiliz, bilinçaltımızın en kuytu köşesine saklanmış bizi sinsice yönetiyorlar bu hain köpekler.
Peki nasıl oluyor da yerleşiyor bu alçak deyyuslar bizim ruhumuza? İnsanın doğasında mı var nefret? Yoksa zamanla hayatı deneyimleyerek ve tecrübe kazanarak mı öğreniyoruz nefret etmeyi? Ya da her ikisi de mi?
Zor soru..

Ama kuşkusuz bize gerek okulda gerek aile içinde verilen eğitimin çok büyük etkisi var bunda. Öyle bir eğitimden geçeriz ki; kendi ulusumuzdan, dinimizden olmayan veya herhangi bir şekilde renk uyuşmazlığı yaşadığımız insanlara karsı nedensiz bir nefret besleriz. Önyargılarla dolarız daha körpe bir çocukken. Zerk ederler bize bu zehri. Ve ne yazık ki çoğumuz ömrü boyunca bu zehri vücudunda taşır ister istemez. Peki nasıl olur da bu nefret illetinden kurtuluruz? Baya zor soru..

Nefret hissini ruhuyla taşıyan birçok insan tanıdım.. Onlar için, kıskanç insanlara üzüldüğüm gibi üzüldüm. Birçok şeye sahip olup nefretin hırsıyla onlardan hiç bir tat alamayan insanlar. Gülüşünde mutluluk olmayan insanlar. Yürürken bile dünyayla kavga eden, giydiği yakışmayan, her yerde arkadaşları olup aslında hiç sevilmeyen insanlar. Nefret en pis uyuşturucudan bile daha derin bir yıkımla çökertiyor ruhu ve bedeni. Mutsuzluktan ölen insanlar varsa bir çoğu içindeki nefret duygusundan kurtulamamakla cezalandırılmış olanlardır gibi geliyor bana.İçinin en kuytusunu nefrete adamış olanlar ne yaptılar da karşılığında acısını çekiyorlar acaba?

 

Yorum bırakın