Bir aile hekiminden 8 Mart veya BaşaraMAma öyküsü

Bir aile hekimi arkadaşım başından geçen bu olayı paylaştı. Hekimliğin başı iyi bir anamnez ya da hikaye almak derler ya hocalarımız, hepimizin aşağıda okuyacağını gibi pek çok yaralı hikayesi var. Kanıyor yaralar merhem olamıyoruz pek. Aile hekimliğinde, birinci basamakta buralarda tıkanıyoruz, tosluyoruz duvara. Ben böyle düşünüyorum siz ne dersiniz bilmiyorum. Ne yapmalıyız? 8 Mart’ta kadına yönelen şiddeti köreltmek için.

Bu bir başaraMAMA öyküsüdür;

Sanırım 5-6 yıllık hekimdim. Sağlık ocağı yılları… Çok fazla göç alan, nüfus yoğunluğu oldukça fazla olan bir bölgeye atanmış, orada kalmıştım. Hayatın gerçek yüzüyle tanışmıştım. Yokluğun ne çok tanımı varmış meğer… Kimsesizlik, çaresizlik, umutsuzluk ve tabi ki soğuk, açlık, ilaçsızlık…
Okul taramasına gidilecek” dediler, “Peki” dedim. Görevi verenler mi tanımlamamıştı ne yapacağımı, yoksa tanımlanmıştı da çok kayda değer mi bulmamıştım hatırlamıyorum… Yanımda hemşire arkadaşlarımdan biriyle gidip günde 5-6 sınıfı -sınıf içinde- “tarıyorduk”. İtiraf ediyorum ki bu şartlarda yapılan tarama sadece göstermelikti ve kime ne gösteriliyordu, fikrim yoktu…
14 yaşındaydı… Kısacık ve şekilsiz kesilmiş saçları, sanki özellikle çok kötü kesilmişti… Beyaz-uzun kollu gömleğinin iki düğmesi açıktı, kolları dirseğine kadar özensiz kıvrılmıştı. Gömleğinin yarısı eteğinin içinde, yarısı dışındaydı (yoksa pantolon mu vardı? Hatırlamıyorum) İfadesiz, kirli yüzünde, donuk gözlerinde ne vardı anlamamıştım ama boş değildi, boşaltamamıştı bakışlarını… Eyvallahsız beden dili imdat çığlığı gibiydi. Yaşı, saçları, forması, sukûneti çelişkiler yumağıydı, çözemiyordum. ”Tarama” bitti, döndük. Aklımdan çıkmıyordu… Anlam verememiştim ama unutamıyordum. Genç kızdı, ergendi ama değildi. Tamam, yokluğun kol gezdiği bir bölgeydi ama insan her yerde insandı ve o hepsinden farklıydı… Uyuyamadım…
Ertesi gün okulun rehberliğine gidip bilgi almaya çalıştım. Çok fakir oldukları, derslere ilgisiz olduğu dışında bir bilgi alamadım. “Evet, biraz tuhaftır ama hepsi tuhaf bunların.” demişti “Rehber öğretmen”… Neden istediğimi anlamasa da, adresini vermekte zorluk çıkartmadı. Okuldan çıkışta direkt evine gittik. Kapı açılmadı. Bahardı, apartman sakini hanımlar kapı önünde sohbetteydiler… Hakkında biraz bilgi almak istedim, “yokluk” tan başka bir şey duyamadım, bir de dayak ve çığlıklar… Biliyordum, fazlası vardı ama dilleri mühürlüydü, gözleri ise “vazgeçme” diyordu. 
Yakındaki marketlerden birine gidip bir miktar erzak aldık, kapılarına bıraktık. Komşularına belediyenin yardım yaptığını, devamı için evin hanımının sağlık ocağı doktoru ile iletişime geçmesi gerektiğini söyleyip döndük. Artık beklemek gerekti…
Ertesi gün şaşkın, ürkek ama mutlu bakışlı bir kadın girdi poliklinik kapısından. Kendisini tanıttı, oturttum. Nasıl girdim konuya, nasıl sordum hatırlamıyorum… Ama kızını sordum en çok…
3 kardeşin en büyüğü idi. Evde bir “Baba” bir de amca vardı… İkisi de çalışmıyordu ancak hem içki hem uyuşturucu kullanıyorlardı. Çocuklara ve anneye para bulmaları için de bolca dayak… Buraya kadar şaşırtıcı değildi ki… Bir şeyler daha olmalıydı… Konuya direkt girdim…
-Saçlarını kim kesti?
-Kendisi.
-Neden?
-Bilmiyorum.
-Neden o kadar çirkin kesti peki?
-Erkek gibi değil mi doktor hanım? Bilmiyorum.
Evet erkek gibiydi… Yakalamıştım ipucunu…Derken…Anne ağlayarak itiraf etti…Hem baba hem amca taciz ediyordu. Onlar taciz ettikçe o erkek gibi görünmeye çalışıyordu. Hatta 5 yaşındaki kız kardeşinin de saçlarını kesmiş, eteklerini kesip atmıştı… Onlara yardım edeceğimi, o zamana kadar aramızda kalacağını söyleyip gönderdim… Çıldıracak gibiydim…
“Toplum merkezi” ile aynı binayı paylaşıyorduk. İdarecileri, sosyal hizmet uzmanları, psikologlarıyla görüştüm. Anne şikayetçi olmalı dediler. Yapacak başka bir şeyim yoktu. Elimde poşetler, kapısına dayandım. Yardım devam ediyordu, edecekti. Söz verdim, dil döktüm, tuttum kolundan götürdüm. Ne varsa anlattı, ağladı, ağladı… Artık “kurtarın” diyordu…Tacizden fazlası vardı. “Tamam dediler doktor hanım, siz gereğini yaptınız, artık sıra bizde” İnanılmaz bir mutlulukla anneyi gönderdim, işime döndüm. Yaklaşık 15 gün sonra “Toplum Merkezi” “İdareci” si ziyaretime geldi. “Müjde” yi vermeye… Onu yatılı okula yerleştiriyorlardı. Aileye de yakacak-erzak yardımı vs “Nasıl yani? Bu kadar mı? Dedim. Ya anne? Kardeşleri? Yaz tatillerinde ne olacak? Bu da çözüm müydü? Yapacak başka birşeyin olmadığını, sığınma evlerinin esirgeme kurumlarının yetersiz olduğunu, ama takip edeceklerini söyleyip –resmen- kaçtılar. Evlerine koştum, çaresiz… Ne yapacağımı bilmeden… Taşınmışlardı…Ne ondan iz vardı…Ne diğerlerinden…Sözümü tutamamıştım…
Onca yıl geçti üzerinden… Ne kendimi affedebildim, ne o insan müsveddelerini… Eminim hiçbiri ne kendisi, ne annesi ne de kardeşleri affetmedi beni…..

Bir aile hekiminden 8 Mart veya BaşaraMAma öyküsü” üzerine bir yorum

Yorum bırakın