100 Yaşın Üzerinde Yaşayanlar Kulübü -2

“Oo, hoş geldin Barın. Nerelerdesin, hangi rüzgar attı seni buraya?” Gelen eski dostlarımdan Barın’dı. Doksan küsur senedir tanıyorum kendisini. Unutmak ne mümkün? Hele ki onlarca kazık yediğiniz biriyse…

“Hoş bulduk, Kutay. Kulübe kaydolmaya gelmiştim. Seninde, buranın kurucusu olduğun aklıma gelince, bir sorayım dedim. Buradaymışsın. Sekreteriniz de hiç yaşını göstermiyor, Kutay.”

“Hiç sulanma Barın. Mina hanım, kulübümüzün narin hanımefendilerindendir. Neler yapıyorsun, onlardan konuşalım. En son, ‘yüz ticaretine’ başladığını duymuştum.”

“Demek ismi, Mina. Sen seslenirken anlayamamıştım. Her neyse! Yüz ticaretini yaklaşık yirmi yıl önce bıraktım. İşler baya kesattı. Belli bir yaştan sonra, ticaret riskini kaldıramıyor insan. Hem de bu yeni teknolojiler, işimizi elimizden çaldı diyebilirim.”

“Sen mi, ticaret riskinden bahsediyorsun? Güldürme beni. Nasıl çaldı, anlat bakalım? Ayak uyduramadın sanırım, bu yeni nesil teknolojiye?” Barın deyince, onu tanıyanlar direk ‘Kalpazan Barın mı?’ diye sorarlardı. Onu tanımayan yoktur herhalde buralarda.

“Artık insanlar daha gerçekçi yüzler takmak istiyor yüzlerine. Benimkileri baya demode buldukları için kullanmamaya başlamışlardı. Zaten o malum şirket, bu sektöre elini atmasaydı olmazdı. Onlarınki daha gerçekçi ve eğlenceli yüzler ve daha genç gösterdikleri de bir gerçek. Ne yalan söyleyeyim! Böyle yani, Kutay. Ama aklımda daha özgün işler var şimdi.”

“Bir dakika Barın. Hangi şirketten bahsettiğini anlamadım – açıkçası merak da etmiyorum şimdilik- ama onların yüzleri gerçekten daha genç mi gösteriyor? Nasıl oluyor o iş?” İnsanlar, son zamanlarda, farklı yüzler geçiriyorlardı kafalarına. Kimilerinde eğlenceli duruyordu ama bazılarına eğreti bir ifade katıyordu. Duyduğum kadarıyla, uzun süre bu yüzlerden takanlar kendi yüzlerini unutabiliyorlarmış. Bu yaştan sonra ‘yüzsüz’ kalmayı gururuma yediremem. Ama genç gösteriyorsa cidden, birkaç defa denemek isterim.

“Evet, nanoteknoloji kullandıkları için, onların yüzleri daha genç ve açıkçası daha sağlıklı. Yüzsüz kalma riski, bunlar içinde geçerli tabi. Onu hala tamamıyla önleyemediler. Bir fikrim var demiştim, ilgilenmiyor musun? Merak etmedin mi yoksa?”

“Barın, benden sana metelik işlemez daha. En son ki kuyruk acımı unutmuş değilim. İstersen, dostluğumuza daha fazla zeval verme sen. Ama senden, şu sözünü ettiğin şirketten bir, iki tane genç yüzlerden getirmeni isteyebilirim. Parası neyse veririm tabi?”

“Bunca yıllık dostuna, hiç güvenmedin sende Kutay. İki tane getirebilirim sana. Para konusu da cidden mühim değil. Hallederiz sonra.”

“İyi bakalım dostum. O zaman izninle, ben işimin başına döneyim. Görüşürüz sonra.” Daha ne diyebilirdim, bilmiyorum. Onunla konuşmak açıkçası yediğim acı kazıkları hatırlatıyordu.

“Kendine iyi bak o zaman, Kutay. Bu arada Mina hanıma da sevgilerim iletirsen sevinirim.”

“Git kendin ilet bakalım. Görüşmek üzere!” Mina’nın neler diyeceğini adım gibi biliyorum. Gitsin de, boyunun ölçüsünü alsın bakalım. Hıyar herif!

Yorum bırakın